Dünyanın Önde Gelen Haberleri ve Ansiklopedisi
Slimfit
  1. BİYOGRAFİ

Dede Korkut

Dede Korkut
Sakura

Dede Korkut - Oğuz Türklerinin bilinen en eski epik destansı hikâyeleri

Dede Korkut Kitâbı (Dresden yazmasının adıyla: Kitāb-ı Dedem Ḳorḳud Alā Lisān-ı Tāife-i Oġuzân, Vatikan yazmasının adıyla: Hikâyet-i Oğuznâme, Kazan Beğ ve Gayrı), Oğuz Türklerinin bilinen en eski epik destansı hikâyeleridir.

On iki destansı hikâye ve bir önsözden oluşur. İçerdiği hikâyeler tarih boyunca dilden dile, anlatıcıdan anlatıcıya aktarılan birer sözlü gelenek ürünüdür. Hikâyeler kulaktan kulağa aktarıldığından dolayı gerçek hâlinin dışına çıkmıştır. XV. yüzyılın ikinci yarısında yazıya geçirildiği tahmin edilir. Oğuzların yaşam biçimlerinden, ekonomisine, inançlarından, giyinişlerine, beslenmelerinden içinde yaşadıkları doğaya kadar pek çok konuda bilgi sağlayan bir kaynaktır. Günümüze ulaşan iki el yazması nüshadan birisi Dresden Kütüphanesi’nde, birisi Vatikan Kütüphanesi’ndedir.

 

Eser

Dede Korkut Kitabı, destansı Oğuz hikâyelerinin mecmuasıdır. İçerdiği on iki hikayenin büyük bölümü ilk defa X. -XI. yüzyıllar arasında Oğuzların eski yurdu olan Seyhun nehri boylarında ortaya çıkmış, XI. yüzyılda Oğuzlar’ın Kuzey İran, Güney Kafkasya ve Anadolu’yu ele geçirmeleri ile Yakındoğu’ya gelmiştir. “Alpamış” olarak da bilinen Bamsı Beyrek hikayesi ise V.-VI. yüzyıllara kadar tarihlenmektedir.

Hikayelerin çoğu Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun iki büyük nehri Amıt suyu (Diclenehri]) ve Aras nehrinin kollarından Kara Dere, Dereşam Suyu civarında geçer. "Kanlı Koca Oğlu Kan Turalı Boyu” hikayesinde Trabzon çevresi net bir şekilde tasvir edilir.

Hikayelerinin yazıya geçirildiği tarih olarak XV. yüzyılın ikinci yarısı kabul edilmektedir. Kars, Erzurum civarında hüküm süren Akkoyunluların bu destanları yazıya geçirttiği tahmin edilmektedir.

Eserde nazım ve nesir bir arada verilmiştir. Dili Âzerî lehçesinin özelliklerini göstermekle birlikte bugünkü Azerî lehçesiyle karşılaştırıldığında bütün dil özelliklerinin bu lehçeye ait olmadığı görülür. Gereksiz edebiyat süsleri bulunmayan, kısa, yalın ifadelerle örülmüş, yapmacıksız, özentisiz bir üslûp hâkimdir

Yer yer dünya mitoloji ve folklorik metinleri ile benzerlikler gösteren kısımlar mevcuttur.

 

El yazma nüshaları

Hikayelerinin yazıya geçirildiği tarih olarak XV. yüzyılın ikinci yarısı kabul edilmektedir. Kars, Erzurum civarında hüküm süren Akkoyunluların bu destanları yazıya geçirttiği tahmin edilen eserin günümüze ulaşan iki adet el yazması mevcuttur. Biri 19. yüzyılda Dresden’de, diğer 20. yüzyılda Vatikan’da bulunmuştur.

Dresden nüshası Kitâb-ı Dedem Korkud Alâ Lisân-ı Tâife-i Oğuzân (“Oğuz boyunun diliyle Dedem Korkud Kitabı””) adını taşır; giriş ve 12 hikaye içerir. İlk defa H.O.Fleisch tarafından bulunmuştur. Bilim dünyasına 1815’te Heinrich Friedrich von Diez’in yayımladığı bir makale ile tanıtılmıştır. von Diez'in Dresden nüshasını kopyalayarak elde ettiği bir kopya, Berlin Kütüphanesi’ndedir ve Berlin nüshası diye adlandırılır.

Vatikan nüshası Hikâyet-i Oğuznâme, Kazan Beğ ve Gayrı (Oğuzname hikâyesi, Kazan Bey ve diğerleri”) adını taşır; giriş ve 6 hikâyeyi içine almaktadır; Vatikan Kütüphanesi Türkçe kısmında 102 numarada kayıtlıdır.

Nüshaların dil özellikleri ve kurguları birbirinden farklıdır. Kimi araştırmacılar iki nüshasının ortak bir dip nüshaya dayandığı görüşündedir; kimileri ise iki nüshanın da farklı anlatıcılardan ayrı ayrı derlenmiş olabileceği ihtimalini dile getirmiştir.

 

Eserin basılması ve çevirileri

Dede Korkut Hikâyeleri ilk olarak Berlin nüshasına dayanarak Kilisli Rifat tarafından 1916’da Arap harfleriyle Kitâb-ı Dede Korkud alâ Tâife-i Oğuzân adıyla İstanbul’da yayımlandı. Orhan Şaik Gökyay, Berlin nüshasını Dresden nüshasının fotoğrafları ile karşılaştırarak “Dede Korkut” adıyla (1938) yayımlamıştır. Ardından Gökyay, Dresden nüshasını esas alarak Vatikan nüshasındaki fazlalıkları da eklemek suretiyle geniş bir incelemeyi “Dedem Korkud’un Kitabı” adıyla yeniden yayımladı (1973). Muharrem Ergin ise Dresden ve Vatikan nüshalarının tıpkı basımlarını vererek eseri Dede Korkut Kitabı I ([Giriş-Metin-Faksimile], Ankara 1958), II ([İndeks-Gramer], Ankara 1963) adıyla neşretmiştir.[4]

Eser Rusça’ya (1950 ve 1951), İtalyanca’ya (1952), Almanca’ya (1958), İngilizce’ye (1972 ve 1978), Sırpça’ya (1981) çevrilmiştir. Farsça’ya İngilizce tercümesinden Bâbâ Korkud adıyla ve Türkçe aslından Hamâse-i Dede Korkut adıyla çevrilmiştir.

 

Dede Korkut'un Yaşamı

Dede Korkut destanların ilk anlatıcısıdır. Eserin çeşitli yerlerinde “dede”, giriş bölümünde dört defa “ata” unvanıyla anılmıştır. Göçebe Türkler’in yüceltip kutsallaştırdığı, bozkır hayatının geleneklerini ve törelerini çok iyi bilen biridir.

Hayatı hakkında tarihî kaynaklardaki bilgiler farklılıklar gösterir. Kimi kaynaklarda Oğuzlar’ın Kayı boyundan, kiminde Bayat boyundan olduğu söylenir. Saltukname’de Dede Korkut Osmanlılar’la aynı soydan gösterilir ve Osmanlılar’ın soyu Oğuzlar’la birlikte İshak peygamberin oğlu Îs’e bağlanır. Halk rivayetlerine göre Dede Korkut aydın, berrak gözlü dev kızından dünyaya gelmiştir.

İslâm’dan önce yaşamış olmakla birlikte menkıbelerde İslam peygamberinin zamanına da yetişmiş gösterilir 295 yıl yaşadığı rivayet edilir. Oğuz hükümdarlarına vezirlik yapmış olduğundan bahsedilir. Kimi kaynaklara göre Oğuz hanlarının onuncusu olan Kayı İnal Han’ın başmüşaviridir; kimine göre on dördüncü han olan Kanlı Yavguy’ın müşavirlik yapmıştır. Bir menkıbeye göre Kayı İnal Han Muhammed devrine Müslüman olmuş ve Dede Korkut’u Peygamber’e elçi göndermiştir.Eserde genellikle ozan olarak ortaya çıkar

Şamanizm kökenli bir menkıbeye göre Kırgız şamanlarına kopuz çalmayı ve türkü söylemeyi öğretmiş olan bir şamandır. Kazak halkı arasında bir Müslüman Kazak ermişi olarak tanınır. Seyhun nehrinin sol yakasında kurulmuş bir Kazak obasında yaşayıp, ölünce nehrin sağ kıyısına gömüldüğü anlatılır. Dede Korkut'un mezarının Bayburt Masat Köyünde olduğuna dair rivayetler vardır. Her yıl Bayburt'ta "Uluslararası Bayburt Dede Korkut Kültür Sanat Şöleni" düzenlenmektedir.

 

Hikâyelerde Yer Alan Eski Türk Gelenekleri

Hikâyelerin hepsinin bir toyla (eğlenceyle) başlaması eski bir Türk geleneğinin göstergesidir. Çocuklara ad verilirken yaptıkları işin gözetilmesi de eski bir Türk geleneği olarak kabul edilmelidir. Örneğin Boğaç Han, ismini boğayı öldürmesiyle almıştır.

Toy etme; Oğuzlar mühim konularda karar vermek için toplantı yaparlardı. "Kudretli Oğuz beylerini hep çağırdılar evlerine getirdiler. Ağır misafirlik eylediler."

 

İçerik

Giriş

Kitabın girişi iki kısımdan oluşur: Birincisi hikâyelerin kopyalanması sırasında yazılmış olan ve Dede Korkut’u tanıtan kısımdır. İkinci kısmı ise Dede Korkut’un sözlerine ayrılmıştır; önce Dede Korkut’un söylemiş, olduğu vecizeler sıralanmakta, sonra da kadınları dörde ayıran sözleri gelmektedir.

 

Makaleni beğendinizmi? Sosyal medyada takip edin!

Küfür, hakaret, rencide edici ve büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmayacaktır.

Sakura

San Francisco temelli bir firmanın tavuk tüyünden laboratuarda yetiştirdiği tavuk eti

Editörün Seçimi