Dünyanın Önde Gelen Haberleri ve Ansiklopedisi
Slimfit
  1. DÜNYA

İran İslam Cumhuriyeti

İran İslam Cumhuriyeti
Sakura

İran İslam Cumhuriyeti

İran resmî adı İran İslam Cumhuriyeti / Cumhuri-ye İslâmi-ye İran, Güneybatı Asya'da ülke. Güneyde Basra Körfezi ve Umman Körfezi, kuzeyde ise Hazar Denizi ile çevrilidir. Türkiye, Azerbaycan, Ermenistan, Irak, Pakistan, Afganistan ve Türkmenistan ile kara sınırına sahiptir. Başkenti Tahran'dır. Resmî dili Farsçadır. Anayasasının 12. maddesine göre ülkenin resmî dini İslam resmî mezhebi İsnâaşeriyye Şiiliği'dir.

İran, MÖ 4000'lere dayanan tarihi ve var olan yerleşmeleriyle dünyadaki en eski sürekli uygarlıklardan birine ev sahipliği yapmaktadır. Tarih boyunca İran Avrasya'daki merkezî konumu nedeniyle jeostratejik öneme sahip olmuştur ve bir bölgesel güçtür.

İran BM, Bağlantısızlar Hareketi, İslam İşbirliği Teşkilatı ve OPEC üyesidir. İran siyasal sistemi 1979'da kabul edilen anayasaya göre oluşturulan birkaç karmaşık yönetim yapısına göre işlemektedir. En yüksek devlet makamı şimdiki Ayetullah Ali Hamaney'in üstlendiği İran dinî liderliğidir (Velayet-i Fakih).

İran, uluslararası enerji güvenliği ve dünya ekonomisinde geniş petrol ve doğal gaz kaynakları sonucu önemli bir konuma sahiptir.

 

Etimoloji

İran sözcüğünün kökeni, Sanskritçe Aryan sözcüğünden gelir.

İran sözcüğü modern Farsçaya, Zerdüştlük'ün kutsal kitabı Avesta'da yer alan bir Proto-İrani terim olan Aryānām'dan girmiştir.Ariya- ve Airiia- kelimeleri aynı zamanda Ahameniş İmparatorluğu yazıtlarında etnik bir atıf olarak yer almıştır. Orta Farsça'dan gelen Ērān terimi, Pehlevî dili'nde ʼyrʼn, Nakş-ı Rüstem'deki I. Ardeşir'in taç giyme törenini gösteren kabartmanın yanındaki yazıtta bulunmuştur. Bu kabartmaya eşlik eden Partça dilindeki yazıtta İran,aryān olarak ifade edilirken, bu yazıtta, kralın sanı Orta Farsça ērānkelimesini (Pehlevî dilinde,ʼryʼn) içermektedir. I. Ardeşir'in zamanında ērān ifadesi devletten çok insanları kastederek bu anlamını korudu.

Bu yazıtta İran halklarına atfen kullanılan ērān kelimesine rağmen, ērān ifadesinin imparatorluk coğrafyasını ifade etmek için kullanılması Sâsânî hanedanlığının ilk döneminde de görülmüştür. I.Şapur'un -Ardeşir'in oğlu ve halefi- bir yazıtında açıkça Ērān bölgelerinin içine İranlıların yerleşmediği Ermenistan ve Kafkasya'yı da dâhil etmiştir.Kartir kitabelerinde yüksek rahip, Anērān'ın egemenliği altındaki bölgeleri gösteren listede aynı bölgeleri saymıştır.ērān ve aryān kelimelerinin ikisi birden, (İranlı) Aryanların ülkesi anlamına gelen Proto-İran dilindeki Aryānām teriminden gelmektedir. Airyanem Vaejah kelimesi ve kavramı aslında İran'ın ülke isminde (Edebi olarak Aryanlar'ın ülkesi anlamında), aynen Aryānākelimesinin modern Farsça karşılığı olan Iran (Ērān) gibi korunmuştur.

Ülkenin adı MÖ 6. yüzyıldan 1935'e kadar Pers İmparatorluğu, Acemistan gibi isimlerle bilinirken, o yıl Rıza Şah uluslararası topluluktan "İran" adını kullanmalarını istemiştir. Birkaç yıl sonra bu isim değişikliğinin ülkenin geçmişiyle arasındaki bağı kopardığını iddia eden bilimadamları protesto gösterileri yapmış, 1959'da Muhammed Rıza Pehlevî her iki ifadenin resmî olarak birlikte ve birbirinin yerine kullanılabileceğini açıklamıştır.

1979'daki İran İslâm Devrimi'nden itibaren ülkenin resmi adı "İran İslâm Cumhuriyeti" olmuştur.

 

Coğrafya ve iklim

 
İran'ın uydudan görüntüsü
 
İran'ın sıcaklık ve yağış grafiği
 
Demavent Dağı İran'ın en yüksek noktasıdır.

İran, 1.648.195 km2’lik yüzölçümüyle Türkiye'nin komşuları arasında yüzölçümü Türkiye'den büyük olan tek komşu ülke, aynı zamanda yüzölçümü açısından, Libya'dan sonra ve Moğolistan'dan önce gelen Dünya'nın 18. büyük ülkesidir. Ülkenin yüzölçümü kabaca Birleşik Krallık, Fransa, İspanya ve Almanya yüzölçümü toplamlarına eşit ya da Alaska'nın yüzölçümünden çok az küçüktür. Kuzeybatıda Azerbaycan ile (432 km/268 mi) ve Ermenistan ile (35 km/22 mi) uzunluğunda; kuzeyde Hazar Denizi; kuzeydoğuda Türkmenistan ile (992 km/616 mi) uzunluğunda; doğuda Pakistan (909 km/565 mi) ve Afganistan ile (936 km/582 mi) uzunluğunda ve batıda Türkiye ile (499 km/310 mi) uzunluğunda ve Irak ile (1.458 km) uzunluğunda ve son olarak güneyde Basra Körfezi ve Umman Körfezi ile sınırlara sahiptir. İran'ın yüzölçümü 1.648.000 km2'dir.

İran'da Hazar Denizi ile Huzistan kıyıları arasında İran platosu bulunmaktadır. Dünya'daki en dağlık ülkelerden biridir, coğrafyası çeşitli havzave platoları biririnden ayıran halı gibi serilmiş sıradağlar ile biçimlendirilmiştir. Kafkas, Zagros ve Elburz sıradağları ile nüfusun yoğun olarak bulunduğu Batı bölgesi en dağlık kesimdir; en son belirtilen sıradağlar içinde yer alan Demavent Dağı 5.604 m yüksekliğiyle yalnız İran'ın değil Hindukuş Dağlarının batısındaki Avrasya topraklarının en yüksek dağıdır. Yükseklikleri yer yer 5.000 metreye yaklaşan bu dağ sıraları iç bölgelerde çok sert bir kara ikliminin yaşanmasına neden olur. Hatta bu bölgelerde geniş çöl alanları bulunur.

Ülkenin doğusunun büyük kısmında, kuzey orta bölgesinde ülkenin en büyük çölü olan Kebir Çölü(Deşt-i Kebir) ve güneyinde ise Lut Çölü (Deşt-i Lut) gibi çöl havzaları olmak üzere bazı tuz gölleribulunmaktadır. Bunun nedeni dağ sıralarının bu bölgelere yağmur bulutlarının ulaşmasını engelleyecek kadar yüksek olmasıdır. Büyük ovalar yalnızca Hazar Denizi kıyısında ve Basra Körfezi'nin kuzey ucunda İran'ın Şatt-ül-Arap (Arvand Rūd) nehri deltasındaki sınırları boyunca bulunmaktadır. Küçük, düzensiz ovalar ise Basra Körfezi'nin Hürmüz Boğazı ve Umman Körfezinebakan kıyılarındadır.

 
Bayağı vaşak
 
 
İran bitki örtüsü: * Koyu yeşil: Orman * Fosforlu yeşil: Düzensiz orman * Açık yeşil: Step * Krem: Çöl * Pembe: Yarı çöl * Beyaz: Alüvyonlu toprak

İran'ın iklimi çoğunlukla kurak veya yarı kurak ve Hazar Denizi kıyısında subtropikaldir. Ülkenin kuzey sınır bölgesinde kış aylarında sıcaklıklar neredeyse donma noktasının altına düşer ve iklim yıl boyu nemli kalır. Yaz sıcaklıkları nadiren 29 °C'yi aşar (85 °F).

 

Bitki örtüsü

İran'ın iklim şartları, kuzeybatısında Irak ve Türkiye sınır bölgelerinde yer alan topografik ve dağlık yapısı nedeniyle, ülkede bitki örtüsü olarak bozkır ve orman bulunur. Ülkenin kuzeybatısındaki dağlık bölgede kavak, Söğüt ve Meşe ağaçları bulunur.

 

Ekonomi

İran'ın ekonomisini tarım, turizm, alışveriş Doğal gaz ve petrol ihracatı oluşturmaktadır.

 

Kültür

İran'ın kültürü İslâm dini ve geleneksel Türk, Fars ve Arap kültürü etrafında biçimlenmiştir. Buna karşın, İran'ın çeşitlilikler içinde yüksek bir kozmopolit toplum ve canlı bir kültüre sahiptir. İslâmetkisi Türk, Fars ve Arap kültürünün müzik, giyim, mutfak ve yaşam tarzında görülebilmektedir.

 

İran mutfağı

Fars, Arap ve Türk mutfağı tutulmakta olup, ülkenin her yerinde döner lokantalarından İran otellerinin lüks lokantalarına kadar her yerde bulunabilmektedir. Hızlı yiyecekler, Fars, Arap, Türk ve Batı mutfakları da çok popüler olup, geniş miktarda bulunabilmektedir. Fars, Arap ve Türk mutfağı birbirleriyle binlerce yıllık etkileşimle günümüze gelmiş gayet zengin ve farklı bir mutfaktır. Mutfağın temel malzemeleri kuzu eti, yöresel baharatlardır, pirinç ve bulgurdur. Bu nedenle İran mutfağı ağır yemeklerden oluşur. Mutfağın temel bileşenleri Kebaplar, lahmacunlar, etli yemekler ve hamurlu tatlılar olup, Dünya'nın her yerinde tanınmakta ve tercih edilmektedir. Fast-Food tarzı Batı kültürünün de arttığı bu devirlerde, fast-food ile yarışabilir hızlı hazırlanabilen bir mutfaktır.

 

Giyim ve kurallar

İran'da giyim bakımından bir zorlayıcılık yoktur. İnsanlar istedikleri kıyafeti giyebilmektedirler örneğin: yöresel kıyafetler veya batı tarzı kıyafetler. İran'da insanların birçoğu yöresel Arap kıyafeti olan kandura ve Kürt kıyafeti giyerler. Bu giyim biçimleri, İran'ın çok sıcak ve nemli veya çok soğuk olan iklimine göre degişmektedir. Ama kadınlar başlarına; tülbent, eşarp veya şal takmak zorundadır.

 

Toplum yapısı

 
İran'ın etnik haritas: -Pembe:Farsiler -Turkuaz:Azeriler -Kahverengi:Kürtler -Maviler:Lurlar

Yapılan araştırmalara göre İran nüfusunun %61'ini Farslar, %16'sını Azerî Türkleri, %10'unu Kürtler, 6%'sını Lurlar, %2'sini Belûcîler, %2'sini Araplar ve %2'sini Kaşkay Türkleri ve diğer Türkmen gruplar oluşturur.

İran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salihi'nin Ocak 2012 tarihinde verdiği demece göre İran nüfusunun %40'ı Türkçe konuşmaktadır. (Türkmence, Azerîce, Kaşkayca vs.) Ama İran'daki Azeriler ve Türkmenler, İran anayasasının 15. maddesinde mahalli dillerin öğrenimi serbest denilmesine rağmen okul ve üniversitelerde Türkmence ve Azerice öğrenmek ve dillerini yaşatma hakkından mahrumdurlar.

 

Dinler

İran nüfusunun dinî yapısının %90'ını Şiî Müslümanlar, %8'ini Sünnî Müslümanlar, kalan %2'sini ise diğer dinlere mensup insanlar Ahli-Hak, Bahâîler, Sâbiîler, Hindular, Hristiyanlar (Ermeniler (İsfahan), Keldânîler, Ortodoks Gürcüler), Musevîler, Sâbiîler, Yezîdîler ve Zerdüştler (Yezd civarı) oluşturmaktadır. Hindu, Keldani ve Sâbiîlik inançlarıa bağlı topluluklar azdır. İran'da dinî azınlıkların inanç özgürlüğü anayasal güvence altına alınmış olup azınlık temsilcilerine (Ortodoks Hristiyanlık, Musevîlik ve Zerdüştlük) Meclis'te koltuk ayrılmıştır. İran hükümeti tarafından "sapkın bir inanç" olarak nitelendirilen Bahâîlik ise yasak olup bazen sert kovuşturmalara uğramaktadır.

Ülkenin resmî mezhebi olan Şiîlik ve 12 İmam (İsna Aşeriye) inancı, ülkenin özellikle orta ve kuzey kısımlarında güçlüdür. Sünnilik inancıysa ağırlıklı olarak ülkenin kuzeybatısındaki Kürtler ile Pakistan sınırındaki Belûcilerde ve Horasan eyaletinde yerleşik Türkmen aşiretlerinde yaygındır.

 

Nüfus

81.824.270'luk (Temmuz 2015) nüfusa sahip olan ülke, hem etnik hem de mezhepsel bakımdan büyük çeşitlilik göstermektedir. Genel nüfusun %60'ı İrani denilen karakteristiğe sahiptir. Ülkenin kuzeybatısında, "İran Azerbaycanı" olarak adlandırılan bölge ve etrafında; Doğu Azerbaycan Eyaleti'nin Ahar, Bunab, Merend, Sarab, Shabestar, Tebriz; Batı Azerbaycan Eyaleti'nin Hoy, Maku, Miyandoab, Nakadeh, Salmas, Takab, Urmiye; Erdebil Eyaleti'nin Erdebil, Meskinşehr, Parsabad; Hamedan Eyaleti ve Zencan Eyaleti'nde yaşayan Türkler İran'da Farslarla beraber en büyük etnik topluluktur.

Azeriler dışında Kaşkaylar, Fars Eyaleti: Abadeh, Faraşbend, Firuzabad, Kazerun, Semirom ve Şiraz'da, Türkmenler ise Gülistan Eyaleti'nde Bender-i Türkmen'de ve Günbed-i Kavus yaşamaktadır.

Bunun dışında Bahtiyarîler ve Belûciler gibi Fars kökenlilerden başka etnik topluluklar da ülke nüfusunun önemli bir bölümünü oluşturur. Çoğunluğu Sünni olan ve Irak sınırına yakın bölgede yoğun olarak yaşayan Kürtler de 5.000.000 yaklaşan nüfuslarıyla önemli bir etnik topluluktur. Kürtler, resmi mezhebin Caferîlik olması sebebiyle sisteme entegre olamamışlardır.

 

Tarih

Erken Dönem (MÖ 3200; MÖ 625)

 
Eratosthenes'in takriben MÖ 200'de yaptığı Dünya haritasının İngilizce bir kopyası. İran platosunun bulunduğu bölgeyi tanımlamak için Ariana (Aryânâ) ifadesi kullanılmıştır.
 

MÖ 4000 yılları

İran platosu boyunca bulunan onlarca tarih öncesi kalıntı MÖ  dördüncü binyılda, Mezopotamya yakınlarında ortaya çıkan en erken uygarlıklardan yüzyıllar önce antik kültürlerin ve yerleşim yerlerinin varlığına işaret etmektedir.

 

MÖ üçüncü ve ikinci binyıl

Proto-İranlılar ilk olarak Hindu-İranlıların ayrılmasını takiben ortaya çıkmışlar ve izleri Baktria- Margiyana Arkeoloji Bölgesine kadar takip edilmektedir.Aryan, (Antik İran halkları) toplulukları MÖ  üçüncü veya ikinci binyılda İran platosuna; büyük olasılıkla birden fazla göç dalgası ile gelmiş ve yerleşmişlerdir. Proto-İranlıların "Doğu" ve "Batı" diye gruplara ayrılması göçe bağlı olarak meydana gelmiştir.

 

MÖ birinci binyıl

MÖ birinci milenyumda Medler, Farslar, Baktrialılar ve Partlar batı bölgesinin nüfusunu oluştururken, Karadeniz'in kuzey steplerini Kimmerler, Sarmatlar ve Alanlar yerleşmişti. Diğer topluluklar Hindistan yarımadası kuzeybatı sınırındaki dağlık kesimde ve bugün Belûcistan denilen bölgede yerleşmişlerdir. İskit toplulukları gibi diğer topluluklar batıda Balkanlara doğuda ise Sincan Uygur Özerk Bölgesi'ne kadar yayılmışlardır. Avesta dili c. MÖ 1000 ortaya çıkan Zerdüştlük'ün kutsal kitabı Avesta'nın kutsal ilahi ve kurallarını bir araya getirmek için kullanılmış eski bir İrani dildir. Zerdüştlük, 7. yüzyıla kadar Ahameniş İmparatorluğu ve sonraki İran imparatorluklarının devlet diniydi.

 

İslâmiyet öncesi (MÖ 625 – MS 651)

Medler

İran'ın bir millet ve imparatorluk (MÖ 625–MS  559 ) olarak, Büyük Kiros Medler ve Persler'den Ahameniş İmparatorluğu'nu (MÖ 559–330) oluşturacak birleşik bir imparatorluk kurana ve daha ilerde insanlar ve kültürler arası bir birleşme olana dek zamanının en büyüğü olmak üzere birleşmesi, Medler ile başlar. Kiros'un ölümünden sonra, oğlu Cambyses fetihlerine Mısır'da önemli yerleri ele geçirerek devam etmiştir. Ölümünü taht kavgası izlemiştir ve kraliyet ailesinden gelmemesine rağmen I. Darius (MÖ 522-486 arasında hüküm sürmüştür) kral ilan edildi. I. Darius antik İran krallarının en büyüğü olarak kabul edilmiştir.

 
I. Darius

Ahameniş İmparatorluğu

 
Ahameniş İmparatorluğu

Büyük Kiros ve I. Darius yönetiminde Pers İmparatorluğu o zamana kadar insanlık tarihindeki en büyük imparatorluk haline gelmiştir.[35] Pers İmparatorluğu'nun sınırları doğuda İndus Nehri ve Ceyhun nehrinden batıda Akdeniz'e uzanıyor Anadolu(günümüz Türkiye'si) ve Mısır'ı kapsıyordu. Atina MÖ 499'da Sardes'in yağmalanması ile sonuçlanan Milet'teki bir isyana destek vermiştir. Bu, MÖ 5. yüzyıl boyunca süren Yunan-Pers Savaşları olarak bilinen savaşları çıkartacak ve Yunanlara karşı bir Ahameniş harekatına neden olacaktır. Yunan-Pers savaşları sırasında Persler bazı büyük üstünlükler ele geçirmişler ve MÖ 480'de Atina'yı yıkıp yerle bir etmişlerdir. Ancak Yunanların bir dizi zaferinden sonra Persler çekilmek zorunda kalmışlardır. Savaşlar MÖ 449'da Callias Barışı ile sona ermiştir.

Ahamenişlerin en büyük çalışması imparatorluğun kendisiydi. Zerdüşt'ün öğretilerinden kaynaklanan kurallar ve ahlak insan hakları, eşitlik ve köleliğinyasaklanmasına dayandırılan politikaları geliştiren ve uygulayan Ahamenişler tarafından sıkı bir şekilde takip edilmiştir. Zerdüştlük, Ahamenişler zamanında ve Kiros tarafından Babil'de özgür bırakılan sürgün edilmiş Yahudilerin ilişkileriyle, daha çok tanıtıldı ve İbrahimi dinleri etkiledi. Aristo, Eflatun ve Sokrates tarafından belirlenen Atina'nın Altın Çağısırasında Yunanların Pers İmparatorluğu ve Orta Doğu ile temasları oluşurken Ahamenişlerin hüküm sürmüşlerdir. Orta Doğu ve Balkanlar halklarına sağlanan barış, asayiş, güvenlik ve zenginlik tarihte nadiren görülen bir dönemi oluşturmuş; bu dönem ticaretin bu oranda arttığı tek dönem olmuş ve bölge insanlarının yaşam standartları yükselmiştir.

 

Selevkos İmparatorluğu

Büyük İskender Ahameniş topraklarını, son Ahameniş İmparatoru III. Darius'u MÖ 333'te Issus Savaşı'nda yenerek imparatorluğuna kattı. Ölümünden sonra çatışmalara ve imparatorluğun bölünmesine yol açacak bir kararla ele geçirdiği Ahameniş topraklarının çeşitli bölümlerini ordusunun üst düzey komutanlarının yönetimine bırakarak 328–327'de bu topraklardan ayrıldı. 700 yıl sonra hüküm süren Sâsânî İmparatorluğu'na kadar (aşağıdaki bölüme bakınız) bu topraklarda tek bir devlet yönetimi kurulamadı.

 

Part İmparatorluğu

 
İran Ulusal Müzesi'nden Kraliçe Musa'nın bir büstü, 1939'da Huzistan'da bir Fransız araştırma ekibi tarafından bulundu.

Part İmparatorluğu MÖ 3. yüzyılın başlarında Yunan Selevkos İmparatorluğu'nu yendikten sonra İran platosunu tekrar birleştiren ve yöneten ve aynı zamanda MÖ  150 ve MS  224 arası Mezopotamya'yı kontrol eden Arsasid Hanedanı (اشکانیان Ashkâniân) tarafından idare ediliyordu. Partlar antik İran'ın üçüncü yerli halkından olan hanedanıydı ve beş yüzyıl hüküm sürdüler.

Medler'in, Asurlular'ın, Babil'in ve Elam'ın topraklarının ele geçirilmesinden sonra Partlar kendi imparatorluklarını düzenlemek zorunda kaldılar. Bu ülkelerin eski elit tabakasından olan herkes Yunan'dı ve yeni egemenler eğer hükümranlıklarını sürdürmek istiyorsa kendi geleneklerini bunlara uydurmak zorundaydılar. Sonuç olarak, şehirler eski antik haklarını korudu ve sivil yönetimler ancak belli oranda rahatsız edildiler.

Partlar doğuda, Roma'nın genişlemesini (orta Anadolu'da) sınırlandırdığı için Roma İmparatorluğu'nun baş düşmanlarıydı. Partlar zırhlı ve ağır silahlı ve hafif silahlı ancak hareketli atlıları kullanarak kendi topraklarını yaklaşık 300 yıla yakın bir süre savundular. Roma'ın en sevilen generali Marcus Antonius MÖ  36'da Partlılar'a karşı, sonucunda 32.000 asker kaybedeceği büyük bir sefer düzenledi. Roma İmparatoru Augustus zamanında Roma ve Part İmparatorluğu aralarındaki sorunları diplomasi aracılığıyla çözüyordu. Bu gelişmeler sırasında Partlar kendi ordularında Marcus Antonius'tan ve MÖ 53'te Harran'da "müthiş bir bozguna" uğrattıkları Marcus Licinius Crassus'den elde ettikleri deneyimlerle o dönem çok takdir edilen Roma Lejyon standartlarına, "altın kartallar"a göre bir düzenlemeye gittiler.

 

Sâsânî İmparatorluğu

 
I. Ardeşir'in Sâsânî döneminde yapılmış kabartması

İmparatorluk düzeninin gevşediği ve son kralın imparatorluğun vasallarından biri olan I. Ardeşirtarafından yenilmesi üzerine Part İmparatorluğu MS 224'te sona erdi. I. Ardeşir Sâsânî İmparatorluğu'nu kurdu. Ülkeyi ekonomik ve askeri alanda reformlarla geliştirmeye başladı. Sâsânîler Ahamenişler tarafından çizilen sınırlar içinde, onlara Erânshahr veya Iranshahr, "Aryanların Ülkesi" İranlılar diye atıfta bulunarak, başkentleri Tizpon olmak üzere imparatorluklarını kurdular. Romalılar arka arkaya I. Ardeşir,I. Şapur ve II. Şapur ile girdikleri savaşları kaybettikleri için çok sorun yaşadılar. Sâsânî hükümranlığı döneminde Roma İmparatorluğu'na karşı kazanılan zaferler Roma'da o kadar büyük bir karamsarlık yarattı ki tarihçi Cassius Dio şunları yazmıştır:

Bu bizim için büyük bir korku kaynağı idi. Doğudaki lejyonlarımız için Sâsânî Krallığı o kadar ürkütücüydü ki çok azı onlarla savaşmak istiyor geri kalanlar ise savaşma konusunda tamamen isteksiz davranıyordu..

 

Part ve daha sonra Sâsânî devrinde İpek Yolu üzerindeki ticaret Çin, Mısır, Mezopotamya, İran, Hindistan ve Roma medeniyetlerinin gelişmesinde önemli rol oynamıştır ve modern Dünya'nın temellerinin atılmasına yardımcı olmuştur. Partlılardan geriye kalan kalıntılar bazı açılardan klasik Yunan etkileri taşır ve çoğunlukta kendi oryantal anlayışlarını sergiler; "Part sanat ve yaşamını ifade eden kültürel farklılığın" açık bir ifadesi olarak. Partlılar, Avrupa Romanesk mimarisini andıran ve muhtemelen bu mimariyi etkilemiş olduğu Tizpon'da örnekleri görülen Part stili mimari tasarımların yaratıcılarıydılar.Sâsânîlerin yönetiminde İran Çin ile ilişkilerini geliştirdi, Sâsânî sanatı, müziği ve mimarisi büyük atılım gerçekleştirdi ve Nizip Okulu ve Gundeşapur Akademisi gibi dünya çapında tanınan bilim ve araştırma merkezleri oluşturuldu.

Bu dönemde batıda Hıristiyanlığın, doğuda Budizm ve Manicilik gibi dinlerin yayılması sonucunda Zerdüştlük İran birliğinin sağlamlaştırılması için ulusal bir devlet dini olarak örgütlendi. Ayrıca yine bu dönemde yazılı kültüre geçilmiştir. Kutsal metinlerin derlenmesinden oluşan enderzler, Zerdüştlüğün kutsal kitabı olan Avesta, dini ya da din dışı gelenekler ve İran'ın ulusal destanı sayılan Şehname bu dönemde kaleme alınmıştır. MS 630'larda başlayan Müslüman Arap akınları Sâsânî egemenliğine 651 yılında son vermiş ve İslâmiyet'i İran'da yaymıştır.

632'de Arap yarımadasından Sâsânî İmparatorluğu'na saldırılar başladı. İran El Kadisiye Savaşı'nda İran'ın İslâmî Fethi'ne yol açacak şekilde yenildi.

 

Orta Çağlar (652–1501)

 
İran Hanedanları Haritası c. 1000

Emevîler

İran'ın İslâm devleti tarafından fethinden sonra İran Emevîler'in yönetimine girdi. Fakat İran tam anlamıylada İslamlaşmadı. Ancak İran'ın İslamlaşması İran toplumunun kültürel, bilimsel ve siyasî yapısı içinde derin dönüşümlere neden oldu: Olgunlaşmış İran edebiyatı, felsefesi, bilimi ve sanatı yeni oluşan İslâm medeniyetinin ana öğeleri haline geldi. Kültürel, politik ve dinî olarak İran'ın İslâm medeniyeti'ne eklemlenmesi çok büyük önem taşımaktadır. Son tahlilde İran'ın katkısı İslâm'ın Altın Çağı'nın oluşmasında çok etkili olmuştur.

 

Abbâsîler

Tâhirîler ve Samanîler[değiştir | kaynağı değiştir]Ebû Müslim Horasanî, Emevîleri Şam'dan çıkardı ve Abbâsîlerin Bağdat'ı fethetmesine yardım etti. Abbasi halifeleri, sıklıkla vezirlerini İranlılardan seçerdi ve İranlı valilerin ciddi anlamda yerel otonomi yetkileri vardı.

822'de Horasan Valisi Tahir bağımsızlığını ilan etti ve yeni bir Pers hanedanlığı olarak Tahirîler hanedanlığını kurdu. Samanîler döneminde İran'ın bağımsızlığını kazanma çabaları daha da güçlendi.

İran'da araplaştırma denemeleri hiçbir zaman başarılı olamamıştır ve İranlılar için Shuubiyah gibi akımlar Arap istilacılarla ilişkilerde bağımsızlıklarını kazanma konusunda işleri kolaylaştırıcı ve hızlandırıcı görevi görmüştür. Abbâsîler sonrası dönemin kültürel canlanması İran ulusal kimliğinin yeniden su yüzüne çıkmasına yol açmıştır. Bu kültürel akım 9. ve 10. yüzyıllar sırasında zirve yapmıştır. Bu akımın en açık etkisi Perslerin dili ve İran'ın resmî dili olan Farsçanın günümüze kadar sürekliliğinin sağlanmasıdır. İran'ın en güçlü epik şairi Firdevsi Farsçanın günümüzde yaşamasının en önemli destekçisi olarak kabul edilmektedir.

 
Jāmī'nin "Sufi'nin Gül Bahçesi" minyatürü, 1553. Bu çalışma Timur dönemindeki birçok çalışmada olduğu gibi Pers şiiri ile Pers minyatürünün bir karışımıdır.

Bir sessizlik döneminden sonra İran ayrı, farklı ve değişik bir öğe olarak İslâm'ın içinde belirdi. İslâm'ın fethinden sonra İran felsefesi, eski İran felsefesi, Yunan felsefesi ve gelişen İslâm felsefesi ile geliştirdiği değişik ilişkilerle farklılaşacaktır.İşrakilik ve Aşkınlık Felsefesi o dönemin İran'ında iki ana felsefe geleneği olarak kabul edilmekteydi.

Gazneliler

Selçuklular[değiştir | kaynağı değiştir]Gazneli Mahmut başkenti İsfahan ve Gazne olan büyük bir imparatorluk kurduğunda bu akım başarıyla 11. yüzyıla ulaşmış oluyordu.

Takipçileri olan Selçuklular egemenlik alanını Akdeniz'den Orta Asya'ya kadar genişletti. Kendilerinden önce gelenler gibi imparatorluğun divanı, Nizamiye'yi oluşturan İranlı vezirlerin elindeydi.

Bu dönemde İranlı yüzlerce araştırmacı ve bilim adamı teknoloji, bilim ve tıbba, daha sonra Avrupa Rönesansının doğuşunu destekleyecek şekilde çok büyük katkı sağladı.

 

Harzemşahlar Devleti ve Cengiz Han

1218'te Harezmşahlar Devleti'nin doğu bölgeleri olan Maveraünnehir ve Horasan Cengiz Han'ın istilasına uğradı. Bu dönemde yarım milyondan fazla İran nüfusu öldürüldü;Nişabur gibi kentlerin caddeleri "kan nehirlerine döndü"; etrafına şehrin kedi ve köpek kulubelerinin itina ile yerleştirildiği insan kafalarından oluşan piramitler yapıldı.1220 ve 1260 rasında İran'ın nüfusu bu kitlesel katliamlar ve açlık sonucu 2.500.000'dan 250.000'e düştü. Cengiz Han torunlarından biri olan Hülagû Han Fransa Kralı IX.Louis'e yazdığı bir mektupta İran'a ve Halife'ye karşı yaptığı akınlarda tek başına 200.000 kişinin öldürülmesinin sorumluluğunu üstleniyordu.

 

Timur

Başkentini Semerkand'da kuran başka bir fatih olan Timur onu takip etti. Bu yıkım dalgaları etkileri Nişabur gibi birçok şehrin bu saldırılar öncesi nüfuslarına yeniden kavuşmasını sekiz yüzyıl kadar; 20. yüzyıla kadar engelledi. Ancak hem Hülagû Han hem de Timur ve onların takipçileri kendi tarzlarını ve gelenekleri fethettikleri yerinkilere göre değiştirip tamamen Pers kültürüne uygun yaşadılar.

 

Erken modern dönem (1501–1921)

 
Safevî Devleti kurucusu Şah İsmail

Safevî Hanedanı

İran'da ilk Şiî İslâm devleti Şah İsmail tarafından Safevî Hanedanı (1501 ile 1736 arası) yönetiminde kuruldu. Safevî Hanedanı Türk bir aile ve Erdebilde yaşıyorlardı. Erdebil, Türk bölgesi olan Azerbaycan'ın bir parçasıdır. ilerleyen zaman içinde büyük bir politik güç haline geldi ve çift taraflı devlet antlaşmaları yapmaya başladı. Safevîlerin en güçlü oldukları zaman I. Abbas'ın hükmettiği dönemdir.[55]Safevî Hanedanı Osmanlı Devleti, Şeybanî Hanlığı ve Portekiz İmparatorluğu ile savaştı. Safevîler başkentlerini Tebriz'den alarak önce Kazvin'e sonra da dönemlerinde sanata verdikleri destek ile İran estetik düzeyi yüksek üretim dönemlerinden birini yaşadığı İsfahan'a taşıdılar. Dönemlerinde ülke yönetiminde merkezileşme arttı; ordunun moderleştirilmesinde ilk adımlar atıldı ve mimaride İsfahânî tarzı gelişti. 1722'de Afgan isyancılar I. Hüseyin'i yendi ve Safevî Hanedanı'na son verdi.

 

Afşar Hanedanı

 
Nadir Şah

Ancak 1736'da Nadir Şah başarılı bir şekilde Afgan isyancıları İsfahan'dan çıkardı ve Afşar Hanedanı'nı kurdu. 1738'de aralarında Taht-ı Tavus, Işık Dağı elması ve Işık Denizi elmasının da bulunduğu kraliyet hazinelerini güvence altına alacak bir sefer yaptı. Ne var ki hükümdarlığı çok uzun sürmedi, 1747'de bir suikast sonucu öldü. Ölürken yanında bulunan karısı Kenya kökenli El Fatima'ya İran tahtını bıraktı.El Fatima'nın zenci olması nedeniyle İran halkı bu kadın şahı kabul etmedi ve yarı zenci olan Nadir şahın küçük kızı El Hebübe'ye tahtı bırakmak zorunda kaldı. El Hebübe Bu sırada 21 yaşlarında güzel bir kızdı Afgan şahı Şeyhsüvari El Hamd'la evliydi dolayısıyla İran tahtı iki Türk kadından sonra Afgan hanedanına geçerek siyasî varlığını sürdürmeye devam etmiştir.

 

Zend Hanedanı

Meşhed kökenli Afşar hanedanlığı, 1750'de başkentini Şiraz'da kuran Kerim Han Zend tarafından kurulan Zend Hanedanı tarafından takip edildi. Onun yönetimi görece bir barış ve refah sağladı.

 

Kaçar Hanedanı

Zend hanedanı Lotf Ali Han Ağa Muhammed Han Kaçar tarafından idam edilinceye kadar üç kuşak sürdü ve yeni hükümdar Tahran'ı 1794'te Kaçar hanedanı'nın doğuşunu gösterecek şekilde başkent yaptı. Yetenekli Kaçar yöneticisi Amir Kabir diğer modernleşme reformları arasında İran'ın ilk üniversitesini de kurmuştur. Kaçar hanedanı döneminde İran Rus-İran Savaşları sonucunda Rus İmparatorluğu ve İngiliz İmparatorluğuna karşısında Gülistan Antlaşması, Türkmençay Antlaşması ve Akhal Antlaşması ile topraklarının neredeyse yarısını kaybetmiştir. Büyük Oyun'a rağmen İran egemenliğini korumayı becermiş ve çevresindeki diğer ülkelerin tersine asla sömürgeleştirilememiştir. Sürekli tekrarlanan dış müdahaleler ve yozlaşan ve zayıflayan Kaçar yönetimi, bir Parlamenter monarşi içinde ülkenin ilk parlamentosunu oluşturan İran Anayasa Devrimi ve Kaçar hanedanının egemenliğine son veren Tütün Protestosu gibi protestolara yol açmıştır

 
Settar Han İran Anayasa Devrimi'nin anahtar kişisiydi.

1908’de İran’da petrolün bulunması bir dönüm noktası oldu. Böylece hem emperyalist güçlerin İran üzerindeki hesapları hem de İran’ın 20. yüzyılına damgasını vuracak olan karmaşık sosyo-ekonomik yapı ortaya çıktı.

İran’ın kırsal kesiminde feodalizm egemendi ve büyük toprak sahipleriyle topraksız köylüler arasındaki uçurum oldukça derindi. Şehirlerde ise bazargan ya da çarşı adı verilen geleneksel küçük burjuvazi, esnaf tarihsel olarak etkin bir sınıf olarak göze çarpmaktaydı. Bu sınıf aynı zamanda toplumun en çabuk örgütlenebilen kesimini oluşturmaktaydı. Özgün bir hiyerarşiye sahip olan İran uleması, mollalar hem toprak sahipleri hem de çarşı esnafı arasında nüfuz sahibiydi. Pek çok açıdan bu sınıfların çıkarlarının temsilciliğini üstlendiği gibi vakıf mülklerine sahip olması açısından kendisi de ekonomik olarak toprak sahibi sayılırdı. Petrolün ekonomik bir ürün olarak devreye girmesiyle birlikte kapitalist ilişkilerin ülkede yayılmaya başlaması sonucunda bir ticaret burjuvazisi ve işçi sınıfı da ortaya çıkmış, 1940’lardan itibaren etkinliğini artıracak olan sanayi burjuvazisinin öncülleri oluşmaya başlamıştı. Ülke, emperyalist ülkeler açısından ise artık, en güçlünün en büyük dilimi alacağı bir pasta olarak görülmekteydi.

Kaçar Hanedanı İran tarihindeki son Türk hanedandır. Bu tarihten sonra Türkler bir daha devlet denetimini ele geçirememişlerdir.

 

Geç modern dönem (1921–)

Rıza Şah

 
Rıza Şah Pehlevî

İngiliz ajanı Sir Ardeşir J. Reporter aracılığıyla İngilizlere tanıtılan Rıza Pehlevî, 1921 darbesiyle İngilizler için çalışmaya başladı ve 1923 yılında başbakan ve sonunda 1925 yılında İran şahı oldu. İngilizlerin himayesi altında İran’daki birçok sosyalist, milliyetçi ve etnik hareketi bastırmayı başardı. 1925 yılında Kacar hanedanlığını devre dışı bırakarak kendi Pehlevî hanedanlığını kurdu. Kısa sürede Azerbaycan, Arabistan (Huzistan) ve Luristan gibi büyük bölgelerin yarı özerk konumunu ortadan kaldırarak tüm yetkileri Tahran’da merkezileştirdi. Aynı zamanda Farsça olmayan dillerin kullanımını da yasakladı ve bu yasakları kendi aşırı milliyetçi ideolojisi doğrultusunda tüm ülkede uygulamaya başladı. Yönetimi merkezileştirmek doğrultusunda Farsçayı tek yasal dil olarak tanıdı ve diğer milliyetlere ait dillere yasak koydu. Kürtçe, Lurice ve yabancı olan yani Hint-Avrupa dilleri olmayan Türkçe ve Arapça gibi dilleri de Farsçanın bozuk lehçeleri olarak baskı altında tuttu. Fars olmayan topluluklar böylelikle kendi yerli kültürlerini, dillerini, tarihlerini ve gündelik yaşam biçimlerini söküp atmaya mecbur edildiler.

Rıza Şah zamanında, devlet bütçesinden, Farsçılık propagandası yapan edebiyatçılara, tarihçilere, eğitimcilere ve sanatçılara büyük bir bütçe tahsis edildi. Bunun en önemli örneği 1925 yılında Ahmed Kesrevi tarafından yayınlanan “Azerîce ya da Eski Azerbaycan’ın Dili” kitabıdır. Kitapta Azerîcenin, Türkçe ile ilgili olmadığı ve aslında Farsçanın bir lehçesi olduğu savunulmuştur. Bir diğer örnek ise TUDEH Partisi'nin kurucularından sayılan Arânî’dir. Arânî, kendi döneminin birçok entelektüeli gibi, Farslaştırma siyasetinden himaye ediliyordu. Azerbaycan ile ilgili bir makalesinde, Azerbaycan’ı “İran’ın beşiği” saymış ve Azerbaycanlıların Farsçayı vahşî Moğolların saldırısı sonucu unuttuğunu iddia etmiştir. Arânî’ye göre bu olay çok tehlikelidir, çünkü Azerîleri yanlışlıkla Türk olduklarına ve İran’dan ayrılmaları gerektiğine ikna etmektedir. Ona göre bu sorunu çözmek için devlet, Türkçeyi ortadan kaldırmak ve Farsçayı yaygınlaştırmak için her türlü girişimi yapmak zorundadır.

Rıza Şah sanayileşmeyi, demiryolu taşımacılığını ve yapımını başlatıp İran’da yükseköğretimin temelini attı. Rıza Şah, Rusya ve Birleşik Krallık arasında bir denge politikası yürüttü ancak II. Dünya Savaşı başlayınca Almanya ile yakınlaşması Britanya ve Rusya’yı alarma geçirdi. 1941’de II. Dünya Savaşı boyunca İran demiryolundan yararlanmak amacıyla İran’ı Birleşik Krallık ve SSCB işgal etti.

İşgalin ardından müttefik güçleri, Şah Rıza’nın ülkedeki Alman görevlilerin sınır dışı edilmesi yönündeki isteklerini kabul etmemesi üzerine Şah, oğlu Muhammed Rıza Pehlevî lehine tahtından feragat etmeye zorlandı. Şah Rıza’nın ülkeden uzaklaştırılmasının ardından esas olarak işgal güçlerinin denetiminde olmak kaydıyla Muhammed Rıza Pehlevî iktidarı başlamış oldu.

 

Muhammed Rıza Pehlevî

 
Muhammed Rıza Pehlevî ve Kraliçe Farah A.B.D.’ye bir ziyaret sonrası ayrılırken.

Şah Rıza dönemine göre nispeten demokratik bazı açılımlar sağlandı; siyasî tutuklular özgür bırakıldı, basına yönelik sansür (karartma) kaldırıldı, siyasal ve toplumsal örgütlenmelere izin verildi. Artık sesini duyurma olanağı bulan çeşitli toplumsal ve siyasal muhalefet hareketleri bu özgürlük ortamından yararlanarak reform taleplerini yükseltmeye başladılar. Daha sonraki yıllarda ülkenin siyasal ve toplumsal yaşamını büyük ölçüde etkileyecek olan Marksist kökenli Tudeh (Kitle) Partisi de bu ortamda, 1941 yılında kuruldu ve işçi yasası, toprak reformu, kadın hakları gibi geniş toplumsal tabanı kucaklayan talepleriyle önemli destek buldu.

Birleşik Krallık, SSCB ve ABD’nin çıkar mücadelesine sahne olan İran’ın, 1942’de imzalanan anlaşmanın ve 1943’te yapılan Tahran Konferansı’nın ardından, bu üç devlet tarafından yeniden inşa edilmesine karar verildi; fakat SSCB. bu anlaşmaya uymayarak denetimi altındaki bölgede sosyalist nitelikli, 1945'te Azerî Azerbaycan Millî Hükümeti, 1946'da Kürt Mahabad Cumhuriyeti olmak üzere iki özerk devlet kurdurdu. İşgal bölgesini yine aynı yıl, İran’ın kuzey petrol yataklarını işletme konusunda imtiyazlı bir anlaşma imzaladıktan bir ay sonra boşalttı. SSCB işgalinin sona ermesinden hemen sonra İran, bu iki özerk cumhuriyetin varlığına güç kullanarak son verdi. SSCB’ye verilen imtiyaz da ülke içindeki milliyetçilerin ve Birleşik Krallık'ın baskısıyla 1947 yılında geçersiz kılındı.

 

Operasyon Ajax

 
Musaddık'ın tutuklandığı gün 19 Ağustos 1953'te çıkan olaylar

Fakat tüm bu gelişmeler ülke içindeki milliyetçi muhalefeti güçlendirmişti. Giderek etkinliğini artıran Ulusal Cephe, 1951’de halkın büyük çoğunluluğunun da talebi olan petrolün ulusallaştırılması kararının Meclis’te kabul edilmesini sağladı. Bu karara karşı çıkan Başbakan Razmara’nın öldürülmesinin ardından çıkan ayaklanmadan sonra Şah, Ulusal Cephe’nin lideri Muhammed Musaddık’ı başbakanlığa getirmek zorunda kaldı. Batıda eğitim görmüş, bağımsızlıktan ve ulusal egemenlikten yana olan bir milliyetçiliği savunan Musaddık’ın ilk işi; petrolün ulusallaştırılması yönündeki kararı onaylamak oldu. Bu karar ve Musaddık’ın bağımsızlıkçı politikası Birleşik Krallık ve ABD'nin tepkisini çekmekteydi. Fakat bir süre sonra, başta Musaddık’a destek veren ulema, Muhammed Musaddık’ın Sovyetler’le yakınlaşmasından kaygılanarak hükümete verdikleri desteği geri çektiler ve Ulusal Cephe dağıldı. TUDEH Partisi ise Musaddık’ı desteklemeye devam etmekteydi. Bu durumdan rahatsız olan ordu içindeki bir grup CIA’in de desteğiyle bir darbe düzenlediler. 1953 yılında Şah, Musaddık’ı görevden almaya çalıştı fakat çıkan isyanın ardından ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Buna karşılık İngilizler A.B.D.’yi Musaddık’ı devirmek için hazırlanan bir plana dahil olmaya davet etti ve 1953’te Başkan Dwight D. Eisenhower Ajax Operasyonu’nun yapılmasını onayladı. Operasyon yapıldı ve Musaddık 19 Ağustos 1953’te tutuklandı. Şah ise kaçmış olduğu Roma’dan dönerek tekrar görevini devraldı. Bu gelişmelerin ardından İran petrollerinin işletilmesi için, %50 hakkı İran’da olmak üzere çok uluslu bir konsorsiyum oluşturuldu.

Operasyon Ajax’tan sonra Muhammed Rıza Pehlevî’nin yönetimi giderek otokratikleşti. A.B.D.’nin desteği ile Şah İran’ın altyapısını modernleştirirken kendisine muhalif bütün siyasî oluşumları istihbarat örgütü SAVAK aracılığıyla ezdi.

1953’te yaşanan olaylar İran’ın siyasal ve toplumsal yaşamı için bir dönüm noktası sayılabilir. Musaddık’ın devrilmesiyle sonuçlanan süreçte bölünen yalnızca uygar milliyetçi güçler olmadı. Tudeh’de de kırılmalar yaşandı. Partiden kopan gençlik örgütünden silahlı mücadeleye başlayan Halkın Fedaileri ve Halkın Mücahitleri örgütleri doğdu. Bu örgütlerin de içinde yer aldığı İran sol hareketi, 1960’lı yıllarda kitlesel etkinlik gösterse de, sol hareketin giderek kitle hareketinden silahlı mücadeleye kaymasıyla toplumsal tabandaki etkisini yitirmiş oldu. Musaddık’ın iktidara gelmesinde de önemli rol oynayan işçi hareketi ise etkinliğini kaybetse de etkisini İslâm Devrimi’ne kadar sürdürdü. Hatta devrimi başlatan, rafineri ve petrol işçilerinin grevi olacaktı.

 

Ak Devrim

Musaddık iktidarının sonundan İslâm Devrimi’ne uzanan süreçte büyük önem taşıyan gelişmelerden biri Şah’ın 1962 yılında gündeme getirdiği “Ak Devrim” adını verdiği reformpaketidir. Ülkede siyasî istikrarı sağlayan Şah Muhammed Rıza petrol gelirinin de yardımıyla sosyo-ekonomik yapıyı sarsıcı biçimde değiştirmekteydi. Bir yandan istihdam artıp, ücretler yükselirken sanayi toplumuna hızlı geçişin sancıları çok güçlü bir şekilde kendini hissettiriyordu. Köylerinden ayrılan milyonlarca topraksız köylü şehirlerin etrafındaki gecekondu bölgelerinde toplanmaktaydı. Bir yandan yeni üretim biçimlerine bağlı olarak ortaya çıkan bir sanayi burjuvazisi giderek zenginleşirken yoksul, işsiz ve umutsuz, ekonomik olduğu kadar siyasal olarak da dışlanmış milyonlar da büyük kentlerin dışında öfkeli bir muhalefetin koşullarını oluşturuyordu. 1953’ün şaşkınlığıyla bölünüp gücünü yitiren sol, bu kitlelerle ilişki kuramazken; ulemanın etkinliği giderek artmaktaydı.

Şah’ın modern kapitalizm yolunda ilerlemek için yürürlüğe koymaya çalıştığı reform ise çarşı ya da bazargan adı verilen ve geleneksel olarak İran’ın siyasal, toplumsal yaşamında büyük önem taşıyan küçük ve orta sınıf esnafın, toprak sahiplerinin ve ulemanın tepkisini çekti. Toprak reformu, seçim reformu ve kadınlara oy hakkının tanınması, devlet işletmelerinin hisselerinin belirli oranda satılması gibi düzenlemeleri içeren Ak Devrim böylelikle tarıma dayalı ekonomiyi devre dışı bırakıp, toprak sahiplerini sanayi yatırımlarına yönelterek sağlam bir kapitalist ekonomik yapı kurmayı hedefliyordu. Ayrıca Şah’ın ulus inşa süreci için bir engel olarak gördüğü çarşı da bu şekilde tasfiye edilebilecekti. Yine bu hedef doğrultusunda eğitim, sağlık gibi alanlarda çeşitli düzenlemeler öngörülmekteydi. Bunun dış politikadaki yansımaları da İran’ın giderek bölgede A.B.D.’nin jandarması rolüne soyunması şeklinde gerçekleşti. 1970’lerde petrol fiyatlarının aşırı artmasıyla bir yandan içerideki modernleşme hamlesini ve bir sanayi atılımını finanse eden İran, bir yandan da satın aldığı gelişmiş silahlarla askeri güç haline gelerek Basra Körfezi’ndeki askeri varlığını fiilen pekiştiriyordu.

Söz konusu reformların tehdit ettiği sınıflar ve kadınların oy hakkı başta olmak üzere bazı yeniliklere karşı çıkan ulemanın kurduğu ittifak, mutsuz yoksul kitlelerin öfkesiyle birleşerek Devrim’e ulaşan süreçte geri dönülmesi zor bir dönemecin aşılmasına neden oldu. Seçim reformuna ulemanın tepki göstermesiyle başlayan olaylar sonucunda pek çok kişi öldü. Bu olaylar sırasında, 1979 Devrimi’nin manevî önderi haline gelecek din adamı Ayetullah Humeynî de siyasal bir önder olarak sivrilmekteydi. Humeynî olaylardan sorumlu tutularak tutuklandı, 18 ay hapiste tutuldu. 1964’te bırakılmasından sonra Humeynî A.B.D. hükümetini açıkça eleştirdi. Şah, General Hasan Pakravan’ın yönlendirmesiyle Humeynî’yi sürgüne yolladı. Humeynî önce Türkiye’ye, sonra Irak’a, en sonunda ise Fransa’ya gitti. Sürgünde Şah’ı eleştirmeye devam etti.

 

İslâm Devrimi ve sonrası

İran Devrimi, aynı zamanda İslâm Devrimi  olarak da bilinir, Ocak 1978’de Şah karşıtı ilk büyük halk gösterileri ile başladı.Grevler ve gösteriler ülkeyi ve ekonomiyi felç ettikten sonra Şah Şubat 1979’da ülkeden kaçtı ve büyük bir halk kitlesinin karşılamasıyla Ayetullah Humeynî İran’a geri döndü. Pehlevî Hanedanı 11 Şubat’ta İran ordusu, gerillalar ve militanlar sokak savaşlarında Şah’a bağlı silahlı gruplara karşı üstünlük sağlayınca kendini “tarafsız” ilan etmesiyle tamamen çöktü. 1 Nisan 1979’da İran resmen İslâmî Cumhuriyet oldu. Aralık 1979’da ülke teokratik bir anayasayı ve Humeynî’nin ülkenin dinî lideri olmasını onayladı.

Genel af çıkarıldı, belirli bir süre, düzenleme için müzik ve gazete yasağı konuldu. Beni Sadr cumhurbaşkanı oldu.

Devrimin hızı ve gerçekleşmesi Dünya'da birçok kişide şaşkınlık yarattı, çünkü ciddi olarak ne askeri bir karşı koyuş, ne mali bir kriz ne de bir karşı ayaklanma yaşandı. Hem milliyetçi hem de Marksist muhalif gruplar İslâmî gelenekçilerle birlikte Şah’a karşı mücadele etmelerine rağmen onbinlercesi Ayetullah Humeynî yönetiminde İslâm Cumhuriyeti ile sonuçlanan devrim sonrasında İslâmî rejim tarafından idam edildi. ( Bakınız… 1988 İran siyasi suçlu idamları ve Tudeh)

2000 yılında Ayetullah Montazeri, yani Humeynî'nin sağ kolu, yayınladığı Hatıralar adlı kitabında, “1988 yılında 30.000 siyasî tutuklunun Humeynî'nin emriyle idam edildiği” ni yazıyordu.

 

İran-Irak Savaşı

 
Donald Rumsfeld 19-20 Aralık 1983’te Saddam Hüseyin ile görüştü. Rumsfeld 24 Mart 1983 tarihinde yeniden ziyaret etti. Aynı tarihte BM Irak’ın İran’lı askerlere dönük olarak Hardal gazı ve kimyasal Tabun silahı kullandığını açıkladı.The New York Times Bağdat 29 Mart 1984; "Amerikalı diplomatlar Irak ve A.B.D. ilişkileri açısından memnun olduklarını ifade ediyor ve her anlamda normal diplomatik bağların oluşturulduğunu düşünüyor"

İran’ın A.B.D. ile ilişkileri devrim sırasında hızla kötüleşti. 4 Kasım 1979’da bir grup İranlı öğrenci, A.B.D. büyükelçiliğinin “casus yuvası” olduğunu iddia ederek elçilik personelini rehin aldı.Elçilik personelini 1953’te Muhammed Musaddık’a düzenlenen komplo gibi devrim hükümetine karşı halkı ayaklandırmaya çalışmakla suçladılar. Öğrenci liderleri Humeynî’den izin almadan elçiliği basmalarına rağmen Humeynî olayın başarıya ulaşması üzerine onları destekledi. İlk birkaç ay içinde kadın ve Afro Amerikalı rehineler salıverilse de, kalan elli iki rehine 444 gün bırakılmadı.

Öğrenciler rehineler karşılığı Şah’ın verilmesini istedi ancak 1980 yazında Şah’ın ölümü üzerine rehinelerin casusluk suçundan yargılanması talebi gündeme geldi. Jimmy Carter yönetimin müzakere çabaları veya Kartal Pençesi Operasyonu kurtarma harekâtı başarıya ulaşamadı. Ancak 19 Ocak 1981 tarihinde Cezayir Bildirisi’ne istinaden rehinler bırakıldı.

Irak lideri Saddam Hüseyin kendisinin İran Devrimi’nin başlangıç aşamasında algıladığı dağınıklıktan ve İran’daki yönetimin Batılı hükümetler nezdinde itibar görmeyişinden üstünlük sağlamaya karar verdi. Devrim sırasında İran’ın güçlü ordusu dağıtılmıştı. Saddam Şah zamanından beri Irak’ın üzerinde hak iddia ettiği bölgeleri ele geçirerek Irak’ın Basra Körfezine açılımını genişletme arzusu taşıyordu. Irak için en çok önem taşıyan Huzistan yalnızca Arap nüfusu açısından değil zengin petrol yatakları açısından da değerliydi. Aynı zamanda Ebû Musa ve Büyük ve Küçük Tunbadaları da hedef haline gelmişti. Bu düşünceler içinde Hüseyin İran’a ani bir saldırı yapmayı ve başkent Tahran’a üç gün içinde ulaşmayı öngören bir plan yapmıştı. 22 Eylül 1980’de Irak ordusu savaşı başlatacak şekilde Huzistan’a girdi. Saldırı devrimci İran tarafından tamamen şaşkınlıkla karşılandı.

Saddam Hüseyin’in kuvvetleri 1982’ye kadar çeşitli ilerlemelerde bulunsa da İran kuvvetleri Irak kuvvetlerini tekrar Irak’a geri çekilmek zorunda bıraktı. Humeynî Irak’ın batı kısmında çoğunlukta olan Şiî Arapların yer aldığı kesimde İslâmî devrimine taraftar bulmaya çalıştı. Savaş 1982’den sonra altı yıl daha devam etti. Humeynî’nin kendi ifadesi ile “bir tas dolusu zehri” içerek BM’in barış antlaşmasını kabul etmesiyle de savaş sona erdi. On binlerce İranlı sivil ve asker Irak kimyasal silah kullandığı için öldü. Irak’a silah satan ülkeler; Mısır, Basra Körfezi’nin Arap ülkeleri, Sovyetler Birliğive Varşova Paktı ülkeleri, (1983’ten itibaren) ABD, Fransa, Birleşik Krallık, Almanya, Brezilya ve (aynı zamanda İran’a silah satan) Çin. İran sekiz yıl içinde kimyasal silahlardan dolayı 100.000’den fazla kurban verdi.[73] İran’ın toplam yaralısının 500.000 ile 1.000.000 arasında olduğu tahmin ediliyor. Tüm uluslararası ajanslar savaş sırasında Saddam’ın İran’ın insan dalgası hücumları karşısında kimyasal silah kullandığını doğrularken İran’ın hiç kimyasal silah kullanmadığını teyit etmişlerdir.

Yönetim

Hükümet ve siyaset

 
İran'ın politik kurumlarının işleyiş şeması.


Dinî lider 
İslâm Cumhuriyetinin politik sistemi 1979 İran Anayasası'na dayanmaktadır. Sistem girift bir şekilde birbirine bağlı çeşitli yönetim yapılarını kapsamaktadır.

İran Dinî Lideri İran İslâm Cumhuriyeti’nin genel politikalarının tanımlanmasından ve denetiminden sorumludur. Dini Lider din adamlarından oluşan Uzmanlar Meclisi tarafından kaydı hayat şartıyla seçilir. Dini lider, silahlı kuvvetlerin Başkomutanıdır, askeri istihbaratı ve güvenlik operasyonlarını kontrol eder ve savaş açmada veya barış kabul etmede tek yetkilidir.Yargının, devlet radyo ve televizyonunun, polis kuvvetlerinin, silahlı kuvvetlerin baş yöneticileri ve 12 üyeli Anayasa Koruma Konseyi’nin altı üyesi Dinî Lider şehmuz tarafından atanır.

 

Uzmanlar Meclisi

Uzmanlar Meclisi liyakat ve sahip olunan itibara bağlı olarak İran dinî liderini seçer ve görevinden alır.Danışmanlar Konseyi dinî lidere yasal görevleri konusunda danışmanlık yapmakla sorumludur. Danışmanlar Konseyi, yılda bir kez toplanır, sekiz yıllığına genel oy ile seçilen 86 “yetenekli ve eğitimli” hukukçudan oluşur. Devlet Başkanlığı ve meclisseçimlerinde olduğu gibi Anayasa Koruma Konseyi adayların yeterliliğini belirler. Konsey dinî lideri seçer ve dinî lideri her zaman görevden alma konusunda anayasadan kaynaklanan yetkisi vardır. Bütün toplantıları ve belgeleri çok gizlidir ve Konsey’in dinî liderin kararlarının herhangi bir tanesiyle çelişen bir kararı bilinmemektedir.

 

İran Devlet Başkanı

 
Mahmut Ahmedinejadın 2. kez cumhur başkanlığı seçimlerinde zaferini ilan etmesi üzerine Tahran'daki prtotestoların 5. günü 17.06.2009 çeşitli kaynaklarda sayı farklı anlatılsa da sayının 3milyon kişinin üzerinde olduğuna ortak bir kanaata varılmış uluslararası af örgütü öldürülen protestocuların sayısını 76 kişi olarak açıklamış ancak hükümet asla bu sayıyı kabul etmemiştir.

Anayasa İran Devlet Başkanı'nı dinî liderden sonraki en yüksek devlet otoritesi olarak tanımlar. Devlet Başkanı dört yıllığına genel oy ile seçilir ve yeniden yalnızca bir kez daha seçilebilir.Örneğin İran Devlet Başkanı Mahmut Ahmedinejad 2005 İran Devlet Başkanlığı Seçimleri'nde seçilmiştir ve ardından 2009’da yapılan seçimlerde tekrar cumhurbaşkanı olmuştur. Başkan adayları, İslâm devriminin ülkülerine bağlılıklarından emin olmak üzere mutlaka Anayasa Koruma Konseyi’nden onay almalıdır. Anayasanın 115. maddesine göre Cumhurbaşkanı Şii mezhebinden olmalıdır.Devlet Başkanı anayasanın uygulanmasından ve her konuda son sözü söyleme yetkisine sahip olan dinî lidere bağlı olan konular dışında yönetim yapılarının çalışmasından sorumludur.Devlet Başkanı Bakanlar Kurulunu atar ve onlardan danışmanlık alır, hükümet kararlarını yönlendirir ve yasamanın önüne konacak hükümet politikalarını seçer. Devlet Başkanı’na bağlı olarak sekiz kişilik yardımcılar kurulu ve yirmi iki kişiden oluşan ve meclis tarafından onaylanması gereken bir Bakanlar Kurulu vardır.Birçok devlette olan uygulamanın tersine İran’da hükümet orduyu kontrol etmez. Devlet Başkanı İçişleri ve Savunma Bakanı’nı atasa da, mecliste bu iki bakanlık için güvenoyu almadan önce dinî liderin açık onayını alması bir gelenektir.

 

İran Meclisi

2008 yılı itibarıyla İran Meclisi tek meclisli bir yapıdır.İran devrimi öncesinde yasama iki meclisli idi ancak İran Senatosu yeni Anayasa’da kaldırıldı. İran Meclisi dört yıllığına seçilen 290 üyeden oluşmaktadır. Meclis yasama faaliyetini yürütür, uluslararası antlaşmaları değerlendirir ve ulusal bütçeyi onaylar.Tüm meclis üyeleri ve Meclis’teki tüm yasama çalışmaları Anayasa Koruma Konseyi tarafından onaylanmalıdır.

 

Anayasa Koruma Konseyi

Anayasa Koruma Konseyi altı tanesi Dinî Lider tarafından atanan on iki üyeden oluşmaktadır. Diğerleri İran Yargı’sı tarafından aday gösterilen hukukçular arasından İran Meclisi tarafından seçilmektedir.Konsey anayasayı yorumlar ve Meclis kararlarını iptal edebilir. Eğer bir yasa anayasa veya Şeriat ile uyumlu değilse Meclis’e düzeltilmesi için tekrar geri gönderilmektedir. Çelişkili gibi görünse de Konsey İran Anayasası’na dayanarak parlamento üyelerini veto etmiştir.

Düzenin Maslahatını Teşhis Konseyi

Düzenin Maslahatını Teşhis Konseyi Meclis ve Anayasa Koruma Konseyi arasındaki anlaşmazlıklarda çözüm bulma yetkisine sahiptir ve Dinî Lider’i ülkedeki en güçlü yönetim yapısı yapacak biçimde ona danışmanlık görevi sunar.

 

Hukuk

Yargı sistemi

 
Yeşil protestocuların Mahmut Ahmedinejad aleyhine yürüyüşü;Azadi(Özgürlük) Kulesi (Meydanı), Tahran, 15 Haziran 2009.

Dinî lider, sırayla Üst Mahkeme ve Başsavcı’yı atayan Yargı Sistemi Başkanı atar.  Sulh ve ceza konuları ile ilgilenen mahkemeleri de içine alan çeşitli tipte mahkemeler ve ulusal güvenlik gibi önemli güvenlik konularına bakan “devrim mahkemeleri” de vardır. Devrim mahkemelerinin kararları kesindir ve temyiz edilemez. Özel Din Adamları Yargılama Mahkemesi, dinle ilgili konulara baktığı gibi, din adamları tarafından işlendiği öne sürülen suçlara bakar. Normal yargı işleyişinin dışında çalışır ve yalnızca Dinî Lider’e karşı sorumludur. Mahkemelerinin kararları kesindir ve temyiz edilemez.

 

İnsan hakları

İdarî yapılanma

İran, idarî olarak ostanlara , ostanlarda şehristanlara  şehiristanlarda bahşlara  ayrılmaktadır. Ostanların merkezi genellikle ostandaki en büyük şehir olmaktadır. Ostan yönetiminin başında Bakanlar Kurulu tarafından onaylanmasına istinaden İçişleri Bakanı tarafından atanmış olan bir vali-komutan  bulunur. İran idarî olarak 30 ostana ayrılmıştır:

Sıra Şehir İl
Vilayetin Kuruluş Yılı
2006 1996 1986 1976 1966 1956
1 Tahran Tahran 1885 7.705.036 6.758.845 6.042.584 4.530.223 2.719.730 1.512.082
2 Meşhed Razavi Horasan 1918 2.410.800 1.887.405 1.463.508 667.770 409.616 241.984
3 İsfahan İsfahan 1928 1.602.110 1.266.072 986.753 661.510 424.045 254.708
4 Tebriz Doğu Azerbaycan 1917 1.398.060 1.191.043 971.482 597.976 403.413 289.996
5 Kerec Elburz 1934 1.377.450 940.968 611.510 137.926 44.243 14.526
6 Şiraz Fars 1950 1.227.311 1.053.025 848.289 425.813 269.865 170.659
İran'ın 30 ostanının haritası
  1. Tahran
  2. Kum
  3. Merkezi
  4. Kazvin
  5. Gilan
  6. Erdebil
  7. Zencan
  8. Doğu Azerbaycan
  9. Batı Azerbaycan
  10. Kürdistan
  11. Hamedan
  12. Kirmanşah
  13. İlam
  14. Luristan
  15. Huzistan
  16. Çaharmahal ve Bahtiyari
  1. Kohkiluye ve Buyer Ahmed
  2. Buşehr
  3. Fars
  4. Hürmüzgan
  5. Sistan ve Belûcistan
  6. Kirman
  7. Yezd
  8. İsfahan
  9. Semnan
  10. Mazenderan
  11. Gülistan
  12. Kuzey Horasan
  13. Razavi Horasan
  14. Güney Horasan
  15. Elburz

 

Şehir ve köy meclisleri

İran şehir ve köy meclislerine aday olanlar halkoyu ile dört yıllığına seçilirler. İran Anayasası’nın 7. maddesine göre Meclis ile beraber bu yerel meclisler “devletin karar alma ve yürütme organı”dır. Bu madde 1999’da ilk yerel seçimler yapılana kadar uygulanmadı. Meclislerin başkanların seçimi, belediye çalışmalarına danışmanlık yapılması, kendi bölgelerinin toplumsal, kültürel, eğitim, sağlık, ekonomik ve refah gereksinimlerini karşılayacak çalışmaların gerçekleştirilmesi ve toplumsal, ekonomik, yapısal, kültürel, eğitim ve diğer refah konularının hayata geçirilmesinde ulusal paydanın planlanması ve düzenlenmesi gibi görevleri vardır.

 

Dış ilişkiler

Askeriye

Ekonomi

İran ekonomisi planlı ekonomi, petrol ve diğer büyük sektörlerde devlet işletmeciliği, köy tarımı ve küçük ölçekli özel işletme ve hizmet yatırımlarının bir karışımıdır. Ekonomik altyapısı son 20 yıl içinde düzenli bir oranda gelişmektedir ancak enflasyon ve işsizlikten etkilenmektedir. 21. yüzyılın başında hizmet sektörü GSMH’da en büyük yüzdeye sahip oldu; hizmet sektörünü madencilik, imalat ve tarım izledi. 2006'da yaklaşık olarak hükümet bütçesinin %45’i petrol ve doğal gaz ödemelerinden ve %31’i vergi ve harçlardan geldi. 2000-2004 arasında hükümet harcamaları yıllık %14'lük bir enflasyon oluşturdu. İran $70.000.000.000'lık döviz rezervinin %80’ini ham petrol ihracatından elde etmiştir. 2007’de GSMH'nin $206.000.000.000 (satın alma gücü paritesi açısından ise $852.000.000.000) veya kişi başına düşen millî gelir açısından $3.160 (satın alma gücü paritesi açısından ise $12.300). İran'ın resmî olarak yıllık büyüme oranı ise %6'dır. Bu veriler ve çok çeşitli olan ancak küçük ölçekli sanayi yapısı nedeniyle, BM İran’ın ekonomisini yarı-gelişmiş kabul etmektedir.

 
Tahran Pehlevî döneminde modernleştirilmiş ilk şehirlerden biridir. Tahran’da gökdelenler Mayıs 2007

Hizmet sektörü GSYİH içindeki payı açısından en uzun süreli büyümeyi göstermiş olsa da sektör dengeli değildir. Üretimin serbestliği ve ambalajlama ve pazarlamanın yeni ihracat pazarlarının gelişimini desteklemesi ile beraber devlet yatırımı tarım üretimi artırdı. Ülke çapında son yıllarda birçok barajın yapılması ile büyük ölçekli sulama ve ihracat amaçlı üretilen hurma, çiçek ve fıstık gibi tarım ürünleri 1990'lar sonrasında sektörler arasında en hızlı ekonomik büyümeyi sağladı. İran'ın büyük ticari ilişkileri olan ülkeler Çin, Almanya, Güney Kore, Fransa, Japonya, Rusya ve İtalya’dır.

%1,8’e yakın bir oranda istihdam sağlayan turizm sektörünün önümüzdeki beş yıl içinde istihdam açısından %10'luk bir oranı yakalaması bekleniyor. 2004 yılında 1.659.000 yabancı turist İran'ı ziyaret etmiştir; turistlerin çoğunluğu Orta Asya cumhuriyetleri de dâhil olmak üzere Asya ülkelerinden gelirken çok küçük bir kısmı Avrupa Birliği ve Kuzey Amerika ülkelerinden gelmiştir.2000’li yılların başında sanayi hâlâ altyapı, iletişim, denetleyici normlar ve yetişmiş çalışan konularında ciddi sorunlar yaşamaktadır. İran turizm geliri açısından Dünya'da 89. sıradadır ancak aynı zamanda Dünya'daki en turistik ilk on ülke arasındadır. Yetersiz tanıtım, dengesiz bölge şartları, Dünya'daki olumsuz imaj, turizm sektöründe etkili planlama yetersizliği turizmde büyümeyi engellemiştir.

 
İran'ın otomobil üretimi 2005'te 1.000.000'u aştı. İran Khodro Ortadoğu'daki en büyük otomobil üreticisidir

1990'ların sonlarından itibaren İran; Suriye, Hindistan, Venezuela ve Güney Afrika gibi gelişmekte olan ülkelerle ekonomik iş birliğini geliştirdi. İran, Türkiye ve Pakistan ile ticaret ilişkilerini de geliştirmekte ve Ekonomik İşbirliği Örgütü adı verilen kurum aracılığıyla Batı ve Orta Asya’da ortak bir pazar oluşturma hedefini diğer ülkelerle paylaşmaktadır. İran, ithalat üzerinde daha çok azaltılmış sınırlamalar/vergiler ve Çarbahar, Keşm ve Kiş adaları serbest ticaret bölgeleri gibi yatırım için uygun bir iklim yaratarak milyarlarca dolar yabancı yatırım çekmeyi planlamaktadır.

Şimdiki hükümet daha önceki hükümetin pazar reform planlarını takip etmeye devam etmekte ve İran’ın petrole dayalı ekonomisini çeşitlendirmeye çalışacağını ifade etmektedir. Bunu devlet yatırımlarını otomotiv, imalat, uzay sanayileri, tüketici elektroniği, petrokimyave nükleer teknoloji gibi alanlara yaparak gerçekleştirmeye çalışıyor. İran biyoteknoloji, nanoteknoloji ve ilaç sanayilerinde de açılımlar yapmaktadır. Güçlü petrol pazarı 1996’dan beri İran üstündeki finansal baskıların hafiflemesine neden oldu ve Tahran'ın borç servisinin ödemelerini yapmasını sağladı. İran'ın bütçe açıkları her zaman kronik bir sorun olmuştur; özellikle geniş ölçekli devlet sübvansiyonları; indirimli yiyecek sağlanması ve özellikle benzin satışı; tek başına enerji sektörüne maliyeti 2008 için 84.000.000.000 dolardır.

Tarım, İran'ın geleneksel faaliyetlerinden biridir. Antik dönemde yerleşik düzene geçilmiş olan ülkede doğudan gelen göçebe boylarla yaşanan gerilim ülke tarihinde belirleyici olmuştur. Bugün bile ülkede hâlâ önemli bir nüfusa sahip olan göçebe topluluklar bir sorun kaynağı olarak görülür. Ülkede tarım vadi tabanlarında, plato eteklerindeki vahalarda ve nemli alçak basınç hareketlerine açık yağış alan bölgelerde yapılır. Başlıca tarım ürünleri şekerpancarı, şekerkamışı, pamuk, tütün, pirinç, çay ve tahıllardır; fakat pirinç dışındaki ürünler ihtiyacı karşılamaktan uzaktır.

Hayvancılık da İran'ın önemli ekonomik faaliyetlerinden biridir. Göçebe yaşantısını sürdüren pek çok topluluk geçimini küçük ve büyükbaş hayvan yetiştiriciliğiyle sağlar. İpekböceğive Hazar kıyısında Dünya'nın en kaliteli havyarlarının elde edilmesini sağlayan mersin balığı da ülke ekonomisi için önemli hayvanlardan sayılabilir. Zanaatkârlık tarih boyunca İran için önemli olmuştur. Gerek hayvancılık ve ipek üretimine bağlı olarak gelişen halıcılık, gerekse ülkenin geleneksel sanatları sayılabilecek süslemecilik ve tezhip gibi sanatlara bağlı olarak gelişen bakır işlemeciliği, çanak çömlek yapımı gibi el sanatları İran'ın Dünya'da tanınmasına neden olmuş faaliyetlerdendir. Bunlarla da bağlantılı olarak, küçük ticaret, esnaflık, daha sonra da göreceğimiz gibi, ülkenin sosyo-politik yapısına etki edecek derecede önemli olagelmiştir.

Bütün bu geleneksel faaliyetlere karşın, günümüzde ülkenin ekonomik kaderini tayin eden, nispeten yeni bir ürün olan petrol ve doğal gazdır. Petrol İran için öylesine önemli bir üründür ki; ülkenin son yüz yıllık tarihinin belirlenmesi, modernleşmesi ve sanayileşmesi hep petrole dayalı olarak gerçekleşmiştir. 1908'den beri işletilmekte olan petrolün tamamına yakın güneybatıdaki Huzistan bölgesinden ve Zağros Dağları ile Basra Körfezi kıyıları arasında kalan şeritten çıkarılır. İç bölgelerdeki nispeten zayıf ya da işletilmesi güç petrol yatakları ise doğal gaz bakımından zengindir. Dünya petrol rezervlerinin %10’unun, doğal gaz rezervlerinin ise %20’sinin İran’da olduğu tahmin edilmektedir. İran-Irak Savaşı öncesinde yıllık 300.000.000 tona kadar çıkan savaş döneminde 50.000.000-60.000.000 tona düşen petrol üretimi bugün hâlâ 200.000.000 tonun altındadır. Ülkenin en önemli sanayi işkolu petrole bağlı olarak gelişen petrokimya sektörüdür. Rafineriler dışında petrol ve doğal gaz boru hatları da petrolün işlenmesi ve iletilmesi açısından önem taşımaktadır. Başta demiryolu ve karayolu olmak üzere pek çok altyapı olanağının ve diğer sanayi alanlarının geliştirilmesi de özellikle 1970'li yıllarda elde edilen petrol gelirleri sayesinde gerçekleştirilmiştir.

Dosya:Tehran metro station.ogv
 
Tahran ülkenin iletişim ve ulaşım ağının merkezidir

İran ekonomisi, merkezi planlamanın, devletin ve bazı büyük şirketlerin yönetiminde olan petrol sanayisinin, küçük çapta özel ticaretin ve tarımın karışımından oluşmaktadır. İran ekonomik altyapısı son 20 yılda sürekli bir büyüme göstermese de; ekonomi, enflasyon ve işsizlikten olumsuz etkilenmeyi sürdürmüştür. 20. yüzyılın başlarında hizmet sektörü GSYIH'nin en büyük dilimini oluşturmaya başlamış, hizmet sektörünü sanayi ve tarım sektörleri takip etmiştir. Devlet bütçe gelirlerinin yaklaşık %45'i petrol ve doğal gaz gelirlerinden, %31'i ise vergilerden elde edilmektedir. 2000-2004 yılları arasında, bütçe harcamalarına yıllık %14'lük bir enflasyon oranı eşlik etmiştir. 2006 yılında İran'ın nominal GSYİH'si $195.500.000.000 ve kişi başına düşen millî gelir $2.440 olarak hesaplanmıştır. Tüm bu rakamlar ve İran'ın çeşitli ama küçük çapta sanayisi gözönüne alındığında, Birleşmiş Milletler İran ekonomisini yarı-gelişmiş olarak sınıflandırmıştır.

Hizmet sektörü, GSYIH'deki payı açısından uzun vadede en hızlı artışı göstermesine karşın, inişli çıkışlı bir grafik sergilemektedir. Devlet yatırımları, üretimin serbestleştirilmesi ve yeni dışsatım(ihracat) pazarlarının bulunması ile birlikte tarımda patlama yaratmıştır. Ülke çapında inşa edilen birçok baraj sayesinde, büyük ölçekte sulama projeleri hayata geçirilmiş, ihracata ve sanayiye yönelik tarım geliştirilmiş ve böylece 90'lı yıllarda İran'daki başka hiçbir sektörün elde edemediği bir büyümeye elde edilmiştir. Her ne kadar 1998-2001 yılları arasında art arda yaşanan aşırı kurak yıllar tarımsal çıktıyı olumsuz yönde etkilese de, tarımsal işgücünün önemli bir yüzdesini elinde tutmaktadır.

İran'ın başlıca ticaret yaptığı ülkeler Çin, Almanya, Güney Kore, Fransa, Japonya, İtalya ve Rusya'dır. İran, 90'ların sonundan beri Suriye, Hindistan, Küba, Venezuela ve Güney Afrika gibi ülkelerle yaptığı ekonomik iş birliğini de geliştirmektedir.

Kıta Ülkeler Proje sayısı Yatırımların toplam tutarı
Asya BAE, Singapur, Endonezya ve Umman 190 $11.600.000.000
Avrupa Almanya, Hollanda, İspanya, Birleşik Krallık, Türkiye, İtalya ve Fransa (toplamda 20 ülke) 253 $10.900.000.000
Amerika Kanada, Panama, A.B.D. ve Jamaika 7 $1.400.000.000
Afrika Moritanya, Liberya ve Güney Afrika Yok $8.000.000.000
Avustralya Avustralya 1 $682.000.000

 

Enerji

İran doğal gaz rezervi açısından Dünya'da ikinci ve petrol rezervi açısından Dünya'da üçüncü durumdadır. 2005'te, kaçakçılık ve yetersiz ülke içi kullanım nedeniyle İran petrol ithalatına $4.000.000.000 harcamıştır.2005'te petrol endüstrisi günde ortalama 4.000.000 varil üretime ulaşmıştır; 1974'te ise günde ortalama 6.000.000 varil üretim yapılıyordu. 2000'li yılların başında endüstri altyapısı teknolojik yetersizlikten dolayı çok zayıflamıştı. 2005'te çok az sayıda araştırma kuyusu açıldı.

2004'te, İran'ın doğal gaz rezervinin büyük bir kısmı henüz kullanıma açılmamış durumdaydı. Yeni hidroelektrik istasyonlarının eklenmesi ve klasik kömür ve petrol ile çalışan istasyonlarının hatlara bağlanmasıyla ülke kapasitesi 33.000 megavata yükselmiştir. Bu miktarın %75'i doğal gaz, %18'i petrole ve %7'si hidroelektrik enerjiye dayanmaktadır. 2004'te İran ilk rüzgar enerji ve jeotermal santrallerini açtı; ilk termal güneş santralini da 2009'da kullanıma açmaya hazırlanıyor.

Nüfus artışı ve yoğun endüstrileşme elektrik ihtiyacının yılda %8 oranında artmasına neden olmuştur. Hükümet, 2010 itibarıyla 53.000 megavatlık kapasite hedefine ulaşmak için gaz ile çalışan yeni enerji santrallerini etkin hale getirmeyi, hidroelektrik santraller eklemeyi ve nükleer enerji santraleri kurmayı planlamaktadır. İran'ın Buşehr'deki ilk nükleer enerji santrali 2007 yılı itibarıyla henüz faaliyete geçmemişti.

 

Kültür

 
Kelile ve Dimme eserinin 1429 tarihli Farsça yazımının bir sayfası

İran kültürü İslâm öncesi ve İslâmî kültürün bir karışımıdır. Büyük olasılıkla Orta Asya ve Andronovo Kültürü'nden kaynaklanan İran kültürü, MÖ  2000’lerdeki İran bölgesi kültürünün mirasçısı olarak büyük oranda kabul edilmektedir. İkinci bin yıl sırasında entelektüellerin ve dinin ve daha önce de halkın dili olarak Farsça ile beraber İran kültürü uzun bir süre Orta Doğu ve Orta Asya’nın baskın kültürü olmuştur. İran kültürünün görece olarak Çin, Hint ve Roma medeniyetlerini etkilemesi açısından Sâsânî İmparatorluğu İran’da önemli ve etkili bir dönem oluşturmuştur, ve aynı şekilde batı Avrupa ve Afrika’yı da etkilemiştir. Bu etki hem Avrupa hem de Asya ortaçağ sanatında önemli bir rol oynamıştır. Bu etki İslâm dünyasına da taşınmıştır. Daha sonraları İslâmî öğrenimin filolojisi, edebiyatı, hukuku, felsefesi, tıbbı, Mimarisi ve bilimi İslâm dünyasına Sâsânî İmparatorluğu’ndan aktarılan yapılardan oluşuyordu.

İran'ın İslamlaşmasından sonra İslâmî töreler İran kültürüne girdi. Bunlardan en önemlisi Muharrem ayında yapılanlardır. Her yıl Aşure Günüİran’da, Ermeniler ve Zerdüştler dahil İranlıların büyük çoğunluğu Kerbela Savaşı’nda şehit olanları anma törenlerine katılır. Modern İran’da günlük yaşam Şiîlik anlayışına göre düzenlenmiştir ve ülkenin sanat, edebiyat ve mimarisi İran’ın derin ulusal geleneğini ve edebi kültürünü daimi bir hatırlatıcısı durumundadır. İran’ın Yılbaşısı (Nevruz) İran’da baharın gelişini kutlamak için 21 Mart tarihinde kutlanan eski çağlardan kalma bir gelenektir. Bu tarih aynı zamanda Türkiye, Kuzey Irak, Afganistan, Azerbaycan, Özbekistan, Türkmenistan, Tacikistan, Kazakistan, Gürcistan ve Ermenistan’da da kutlanmaktadır.2004 yılında Nevruz UNESCO tarafından İnsanlığın Sözlü ve Manevî Mirasılistesinde gösterildi.

İran sineması modern İran’da gelişmiştir ve birçok İranlı yönetmen dünya çapında yaptıkları çalışmalarla tanınmıştır. İran filmleri son yirmi beş yıl içinde üç yüzden fazla ödül kazanmıştır. En çok tanınan yönetmen Abbas Kiyarüstemi’dir. İran medyası özel ve kamu işletmeciliğinin bir karışımıdır ancak kitaplar ve filmler yayınlanmadan önce Kültür ve İslâmî Rehberlik Bakanlığı tarafından mutlaka onaylanmalıdır. Onay almayan filmler genellikle devlet sansürüne uğramıştır.

İnternet İran gençliği arasında inanılmaz oranda yayılmış durumdadır. İran bugün Dünya'da dördüncü büyük blogger sayısına sahip ülke durumundadır. Birçok İrani dil İran kökenlidir, Farsça bunların arasında en yoğun kullanılanıdır. Farsça Aryan veya Hint-Avrupa dillerinin Hint-İran dilleri dalına ait bir dildir. Eski Farsça’ya ait en eski kayıtlar Ahameniş İmparatorluğuna kadar gitmektedir ve Eski Farsça örnekleri günümüzde İran, Irak, Türkiye ve Mısır’da bulunmaktadır. Sekizinci yüzyılın sonlarında Farsça çok fazla Arapçalaştırılmıştı ve Arapça’ya benzetilerek yazılıyordu. Bu Farsça’nın yeniden canlandırılmasını savunan bir harekete neden oldu. Bu uyanışın en önemli sonuçlarından birisi Firdevsi’nin yazdığı Şehname oldu. İran’ın millî destanı sayılan bu eser özgün bir Farsça ile yazılmıştır.

     Persepolis Pers İmparatorluğu'nun başkenti

    Dans eden İranlı kadınları gösteren bir minyatür

      Azadi Stadyumu

      18. yüzyıldan kalma İran'da düğün törenini gösteren bir minyatür

    1669 yılından kalma Heşt-Beheşt Sarayın'da müzik çalan İranlıkadınları gösteren bir minyatür     Safevîler döneminden kalma bir minyatür

   Antik bir İran halısı

  • İran Yahudileri ile ilgili bilgi için Parsim maddesine bakınız.

 

Dil ve edebiyat

İran Anayasası’nın 15.maddesi şöyle der: "İran’ın resmî dili… Farsçadır… ve Farsçaya ek olarak yerel ve aşiret dillerinin basında ve kitle iletişim araçlarında ve okullarda çocukların edebiyatlarını öğrenmeleri için okullarda öğretilmesine izin verilmiştir."

Farsça İran’da lingua franca görevi görmektedir ve yayınların ve basılan eserlerin çoğu bu dildedir. Farsça’dan hariç olarak İran’da kullanılan görece yaygın olan diğer Azerice, Kürtçeve hatta izafi olarak çok yaygın olmayan Arapça ve Ermenice dillerinde de yapılan birçok yayın ve basılan eser vardır.

İran ülkesini 1500 yıl boyunca Türk hanedanlar, aşiretler, ordular yönetmiştir. Türk lehçeleri İranda çok yaygındır. Yirminci asrın başlarında İran'ın ekseriyetinin anadili Türkçe idi. 100 yıllık asimilasyon politikaları sonucu bugün bile nüfusun %13-16'sı Türk'dür.

İran'da Türklerin yoğun olduğu yöreler: Abhar, Abiverd, Abyek, Ahar, Akbarabad, Alvand, Anzali, Ardabil, Asadabad, Astara, Avej, Bahar, Bayadistan, Bijar, Binab, Bojnurd, Buinzehra, Damavand, Esferain, Eslamshahr, Fereydan, Firuzabad, Firuzkuh, Garmi, Geydar, Gharadagh, Gharchak, Ghazvin, Ghods, Ghom, Ghorve, Guchan, Hamadan, Hurramdara, İshtihard, Julfa, Kabudarahang, Kalat, Karaj, Khalajistan, Khalkhal, Kharaghan, Khoy, Khudabande, Kivi, Mahanshan, Maku, Malakan, Maragha, Marand, Mazdaghan, Melard, Meshgin, Miyandoab, Miyane, Mughan, naghade, Namin, Nazarabad, Pakdesht, Razan, Razghan, Rey, Robat Karim, Salmas, Sarab, Save, Savujbulakh, Shabistar, Shahindej, Shahriyar, Shirvan, Songhur, Soyughbulagh, Tabriz, Tafresh, Takistan, Tarum, Tehran, Tekab, Tufargan, Urmiye, Zanjan, Zarrinabad.

Birçok İrani dil İran kökenlidir, Farsça bunların arasında en yoğun kullanılanıdır. Farsça Aryan veya Hint-Avrupa dillerinin Hint-İran dilleri dalına ait bir dildir. Eski Farsça’ya ait en eski kayıtlar Ahameniş İmparatorluğuna kadar gitmektedir[114] ve Eski Farsça örnekleri günümüzde İran, Irak, Türkiye ve Mısır’da bulunmaktadır. Sekizinci yüzyılın sonlarında Farsça çok fazla Arapçalaştırılmıştı ve Arapça’ya benzetilerek yazılıyordu. Bu Farsça’nın yeniden canlandırılmasını savunan bir harekete neden oldu. Bu uyanışın en önemli sonuçlarından birisi Firdevsi’nin yazdığı Şehname oldu (Farsça: “Kralların Hikayesi”), İran’ın millî destanı; tamamen özgün Farsça ile yazıldığı söylenmektedir.

Farsça Arapça’nın yanı sıra özellikle Anadolu, Orta Asya ve Hindistan’da edebiyat ve bilim dili olarak kullanılmıştır. Şiîr İran kültürünün çok önemli bir öğesidir. Şiîr İran’da kültürden, bilim ve metafiziğine kadar birçok önemli eserde kullanılmıştır. Mesela İbni Sina’nın tıp makalelerinin yaklaşık yarısının nazım yazıldığı bilinmektedir.

İran birçok ünlü şair yetiştirmesine rağmen ne yazık ki Ömer Hayyam gibi ancak birkaç isim batılı okurlar tarafından bilinmektedir oysa Hafız Sadi ve "ferdosi" gibi isimler çoğu İranlı için çok değerlidir. 1634’ten beri ünlü şairlerin kitapları batı dillerine çevrilmektedir. Fars şiirinin gücünü gösteren, BM’in Uluslar Salonu’nun girişinde yer alan bir şiir örneği aşağıda yer almaktadır:

Sanat

 
Nakş-ı Cihan Meydanı

İran, Dünya'nın en zengin sanat geleneklerine sahip olan ülkelerden biridir ve birçok disiplini içine almaktadır; çömlekçilik, dokuma, hat sanatı, metal işleme, mimari, resim ve taş oymacılığı gibi. Halı dokuma Fars kültürünün ve sanatının en özgün dallarından biridir ve kökü antik çağlara kadar uzanmaktadır.

İranlılar mimaride matematik, geometri ve astronomiyi ilk kez kullananlardandı ve kapalı çarşı ve camilerin inşasında sıklıkla görülebileceği gibi büyük kamusal alanların yapımında sıra dışı yetenekleri vardı. Klasik İran mimarîsinin ana yapıları cami ve saraydır. İran, çok sayıda sanat evi ve galerisinin yanı sıra Dünya'daki en büyük ve değerli mücevher koleksiyonlarına da sahiptir. Dünyadaki en eski tavla 60 parçasıyla beraber Güneydoğu İran'da bulunmuştur.

İran UNESCO tarafından arkeolojik kalıntıları ve yerler açısından Dünya'daki en önemli yerler arasında yedinci sıradadır.UNESCO'nun Dünya Miras Listesi'ndeki 15 mimari eser İran mimarisine aittir. Anadolu'daki Pers egemenliği sırasında inşa edilen Halikarnas MozolesiDünyanın Yedi Harikasından biri kabul edilse de günümüzde İran yönetimi Pers sanat ve arkeolojik mirasının özellikle İslâm öncesine ait olan kesimine önem vermemekte ve birçok tarihi miras yıkım tehlikesiyle karşı karşıya kalmaktadır.

Makaleni beğendinizmi? Sosyal medyada takip edin!

Küfür, hakaret, rencide edici ve büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmayacaktır.

Sakura

San Francisco temelli bir firmanın tavuk tüyünden laboratuarda yetiştirdiği tavuk eti

Editörün Seçimi