Dünyanın Önde Gelen Haberleri ve Ansiklopedisi
Slimfit
  1. EDEBİYAT

Reşat Nuri Güntekin - Çalıkuşu/Birinci Kısım (Bölüm 10)

Reşat Nuri Güntekin - Çalıkuşu/Birinci Kısım (Bölüm 10)
Sakura

Reşat Nuri Güntekin - Çalıkuşu/Birinci Kısım (Bölüm 10)

O senenin yazında bu ağaca çıkmak illeti yüzünden başıma bir şey daha geldi.

Bir ağustos mehtabı gecesiydi. Köşke bir alay misafir gelmişti. Bunlar arasında Neriman diye yirmi beşlik bir dul vardı ki, ara sıra köşkü şereflendirmesi bir vaka olurdu.

Dünyada kendilerinden başka kimseyi beğenmeyen teyzelerimden alık hizmetçi kızlara kadar herkes bu kadına hayrandı.

Neriman'ın çok sevdiğini söyledikleri kocası bir sene evvel ölmüştü. Bunun için daima siyah giyerdi. Fakat bende öyle bir his vardı ki, siyah bu kadının sarışın çehresine çok iyi gitmese; matem devam etmeyecek, elbiseler takımıyla çöplüğe atılacaktı.

Neriman; kedi, köpek okşar gibi hareketlerle beni de avlamaya çalışmıştı. Fakat nedense ben, ona ısınamamıştım. Aramız hayli şekerrenkti. Bana yaptığı avansları daima soğuk karşılıyordum. O soğukluk hâlâ devam etmesine rağmen, şimdi itiraf etmeye mecburum ki, bu Neriman, haincesine güzeldi. Benim onda çekemediğim şey fazla koketliğiydi. Yalnız, kadınlar arasında bulunduğu zaman şöyle böyle çekiliyordu. Fakat araya kazara bir erkek karışacak oldu mu yüzü değişiyor, sesi, kahkahaları, bakışları bambaşka oluyordu. Hasılı, benim mektepteki saman altından su yürüten arkadaşlarım daha fenlenmişti...

Kocanın lakırdısı açıldıkça bu kadının: "Benim için artık hayat bitti!" diye bir yalancı teessür rolü oynayışı vardı ki, beni mahvederdi. O, böyle yaparken ben, fena halde içerler: "Karşına dişe dokunacak biri çıksın, görürüz!" diye söylenirdim.

Bizim köşkte Neriman'a akran sayılacak kimse yoktu. Lapacı Necmiye'yi insandan saymak tabii doğru olamazdı. Teyzelerim saçları, başları ağarmış koskoca kadınlardı. Ara sıra ötekinin, berikinin ayağına ip takmaktan başka konuşacak lakırdıları olamazdı. O halde, o halde?...

Ben, bu Neriman'ın köşke dadanmasındaki sebebi sezer gibi olmuştum. Galiba bizim budala kuzeni gözüne kestirmişti. Evlenmek için mi? Zannetmem. Otuzuna yaklaşmış bir dul kadının yirmi yaşındaki bir çocukla evlenmek istemesi, kepazeliğin dik âlâsı... O, böyle bir kepazelikten çekinmese bile, benim cadaloz teyzelerimde, yavrularını öyle acemi çaylağa kaptıracak göz var mı?

O halde, o halde?

O haldesi var mı? Mesut dul, lüksüne, fantazisine uşaklık edecek yeni bir kısmet avlaymcaya kadar benim kuzenle dalga geçecek, gönül eğlendirecek...

Kâmran'a budala dedim ama, kızgınlığımdan... Yoksa ne yere bakan, yürek yakan cinsinden sinsi bir sarı çıyandır. Neriman'la konuşurken güya bir şey belli etmemek istiyor ama, benim gözümden kaçar mı?

Çocuklarla boğuşurken, kendi kendime ip atlarken, yahut yere yatarken, iskambil falı açarken, gözlerim onlardaydı.

Kuzenim, neredeyse kadının ağzına girecek... Ara sıra hiçbir şeyin farkında değil gibi görünerek yanlarından geçerdim. Hemen seslerini kısarlar yahut lakırdıyı değiştirirlerdi. "Ne isterse yapsınlar, sana ne?" diyeceksiniz. "Bana ne" olur mu? Kâmran, düşmanım da olsa kuzenim... İster miydim, neyin nesi olduğu belli olmayan bir kadın onun ahlâkını bozsun?

Ne anlatıyordum?... Evet, bir ağustos mehtabı gecesiydi. Onlar, köşkün önündeki verandada, lüzumsuz bir lüks lambası ışığında, kalabalık bir grup halinde konuşup gülüşüyorlardı. Neriman'ın müzik notaları gibi hesaplı ve ahenkli kahkahaları sinirime dokunduğu için kendi kendime uzaklaşmış, bahçenin bir köşesinde ağaçların karanlığına dalmıştım.

Ta öbür uçta dallarından bir kısmını komşunun bahçesine sarkıtmış ihtiyar bir çınar vardı. Biçarenin işe yarayacak bir yemişi olmamasına rağmen, babayani halini severdim; bir sofa gibi üzerlerinde hiç korkusuz gezilen, iri, yayvan dallarına çıkıp dolaşır yahut otururdum.

O gece de öyle yaptım, hayli yüksekçe bir dalına çıkarak oturdum.

Biraz sonra kulağıma hafif bir ayak sesi, arkasından kısık bir kahkaha geldi.

Hemen gözlerimi açtım, kulaklarımı diktim... Ne görsem beğenirsiniz? Kuzenim, mesut dulla beraber bana doğru geliyor...

Oltasına balık yaklaştığını gören bir balıkçı gibi baştan ayağa dikkat kesilmiştim. Oturduğum yerde bir gürültü yapacağım diye ödüm kopuyordu. Boş korku!

Onlar, o kadar kendilerinden geçmişlerdi ki, oturduğum yerde davul çalsam galiba farkında olmayacaklardı. Neriman önden yürüyordu. Kuzenim bir Arap köle gibi dört, beş adım gerideydi. Duvarların arasından geçip yollarına devam etmeye kudretleri olmadığı için bulunduğum ağacın altında oturdular.

Gelin yavrularım, gelin kuzularım... Sizi bana Allah gönderdi. Biraz sonra görüşürüz... Bu güzel mehtap gecesinden sizde unutulmaz bir hatıra bırakmaya elden geldiği kadar gayret ederiz. Tam bu esnada ağustosböceği cırlamaya başlamaz mı? Çıldıracağım. Kuzenimin mesut dula çektiği nutku işitemiyorum... Elimden gelse: "Miskin, korkacak ne var? Buralarda kim olur?... Sesini çıkarsana!" diye bağıracağım.

Bu nutuk arasından kulağıma yalnız: "Neriman, cicim, meleğim," diye birkaç kelime geldi. Zangır zangır titremeye başladım. Düşmesem bile gürültü edeceğim, yaprakları hışırdatacağım diye korkuyorum. Arada Neriman Hanım'ın da bir iki kelimesini yakalıyordum... "Rica ederim, Kâmran Bey, rica ederim..." diyor.

Nihayet, sesler kesildi. Neriman yavaş yavaş duvara yürüyor, komşunun bahçesinde karanlıkta başka bir şey varmış da görmek istiyormuş gibi ayaklarının ucuna basarak kalkıyordu. Bu vaziyette tabii arkası, ne yapacağını bilemiyor gibi görünen Kâmran'a dönüktü.

Kuzenimin birdenbire ona yürüdüğünü, ellerini kaldırdığını görüyorum... Yüreğim oynuyor, "Nihayet aklı başına geldi, bu fena kadına güzel bir tokat atacak!" diyorum. Kâmran bunu yapsa ben de ağlayarak kendimi ağaçtan atacağım, onunla ölünceye kadar barışacağım. Fakat o canavar, bunu yapmadı. Sıska kollarından, bembeyaz kız ellerinden umulmaz bir kuvvetle onu evvela omuzlarından, sonra bileklerinden yakaladı. Kucak kucağa, soluk soluğa boğuşuyorlardı. Çınar yaprakları arasında kaçan ay ışıklarından saçlarının birbirine karıştığını görüyordum.

Makaleni beğendinizmi? Sosyal medyada takip edin!

Küfür, hakaret, rencide edici ve büyük harfle yazılan yorumlar onaylanmayacaktır.

Sakura

San Francisco temelli bir firmanın tavuk tüyünden laboratuarda yetiştirdiği tavuk eti

Editörün Seçimi